HAYAT
TANIKTIR – TANRI VAR
BEN ALLÂHIN KULUYUM.
Atılmış şeytandan Allâha sığınırım.
Rahmeti Her Şeyi Kapsayan , Çok Rahmet Eden Allâhın adıyla.
(Kuran
- 1 Fâtiha sûresi , Âyet 1)
“Övgü , Evrenlerin
türeteni (yetiştireni - Rabbi) Allah içindir”.
Selâm (esenlik-sağ etme) yüce Allâhın rasûlu Muhammedin üzerine
olsun ve yüce Allâhın rahmeti ve O’nun bereketleri.
BU YAZININ
KONUSU , CANLILIĞIN TESÂDÜFEN OLUŞAMAYACAĞIDIR. BU SEBEPLE , ALLAHSIZLAR
TARAFINDAN ,TESÂDÜFEN VAR OLDUĞU İDDİÂ EDİLEN İLK CANLININ TESÂDÜFEN VAR
OLAMAYACAĞINI İSBÂT EDER.
HAYAT =
Hayat , yüce
Allâhın varlığının tanıklarının en büyüklerinden biri. Maddenin varlığının bir
mûcize olmasının yanında hayâtın varlığı da bir mûcizedir. Hiçbir canlının var
olmadığı bir madde yığını düşünelim. Burada ne sebeple , nasıl bir canlılık
oluşabilir. Tesâdüfen bir canlılık oluşamaz.
-1- TESÂDÜFEN OLUŞAN BİR CANLI YOKTUR =
Tesâdüfen bir canlılık
oluşamayacağına delil , bu tür bir oluşumun hiç gözlenmemiş olmasıdır.
Tesâdüfen bir canlının oluştuğuna dâir hiçbir bilimsel kanıt yoktur.
-2- SÛNİ OLARAK ÜRETİLEN BİR CANLI TÜRÜ YOKTUR
=
Canlılığın tesâdüfen oluşamayacağına
dâir ikinci delil , bilim adamlarının tüm çabalarına rağmen cansız varlıklara
âit cansız parçalardan , maddelerden hiçbir canlı varlık var edilememiş
olmasıdır.
Akıllı , bilgili , becerili bir varlık olan
insanlar , cansızlardan bir canlı yapamadıklarına göre , akılsız , bilgisiz ,
becerisiz olan tesâdüf elbette bir canlı
var edemez. Öyleyse şüphesiz olarak bilinir ki canlılık bir tesâdüfün eseri
olamayacak derecede üstün bir oluşumdur. Öyleyse , akıllı , bilgili , becerikli
insanı bile mislini yapmakta âciz bırakan canlılık bir mûcizedir. Öyleyse
canlılık tanıktır ki onu var eden yüce biri vardır , tanrı vardır.
-3- ÖMÜR =
Hayat ta bir
mûcizedir. İmkânsız olduğu halde , tesâdüfen bir canlı var olmuş olsa bile bu
tesâdüfen var olan canlının canlılığını sürdürmesi , yaşaması mümkün olmaz.
Öyleyse hayatın sürmesi , yâni ömür de bir
mûcizedir.
SÜRDÜRÜLEBİLİR
YAŞAM =
Yaşamın var
olması ve devâm etmesi için gereken bir çok sebep var olmalı ve devamlı
olmalıdır. Meselâ besin yeterli bollukta
ve ulaşılabilir olmalıdır. Isı uygun ve devâmlı olmalıdır. Hava ve
havada yaşama uygun gazlar meselâ oksijen
olmalı. Yer var olmalıdır , yâni üzerinde yaşanacak ortam var olmalıdır. Boşluk
var olmalıdır ki hareket mümkün olsun. Sağlıklı yaşama destek olacak türde SU var olmalıdır. Ve sâire , pek çok
şart bir arada bulunmalıdır. Tüm bu şartların bir arada bulunması tesâdüfen
mümkün mü. Elbette yaşamın devâmı için pek çok sebep gerektiği için ve bu
sebepler tesâdüfen bir arada bulunamayacağı için yaşamın tesâdüfen sürmesi , ömür oluşması imkânsızdır. Öyleyse , bu
şartların bir arada bulunduğu dünyâmız , mars , diğer yaşam olan gezegenler ve
sâire yaşam ortamlarının varlığı ,
tanrının varlığının kanıtıdırlar.
-4- SONSUZ
YAŞAM =
Tesâdüfen var olduğu var sayılan
canlının var olmaya devâm etmesi için , yaşayan bu var sayımsal canlının ömrü
sonsuz olmalıdır. Nasıl , böyle bir şey mümkün mü. Her varlık değişir , bozulur , her canlı
ölür. Ama tesâdüfen var olan bir canlı var olmaya devam etmek için ölümsüz
olmaktan başka bir yol bulamaz. Ölümsüz olamayacağına göre , ölecek ve
varsayımsal canlılık ta sona erecektir.
Bir arada bulunması zor olan şartların ve tesâdüfün var etmesi mümkün
olmayan mûcize oluşumların bile tesâdüfen var olduğunu var sayarak , var
olduğunu var saydığımız bu var sayımsal canlı , milyarlarca yıllık bir
tesâdüfler zinciri içinde var olsa bile yok olmaya mahkumdur. Öyleyse nasıl
olur da tesâdüfen var olan bir canlı kâinâttaki harîka canlılığın sebebi
olabilir. Bu var sayımsal canlı kâinâtın bir köşesinde var olup yok olduğunda ,
milyarlarca yıl sonra kâinâtın başka bir
yerinde ötekine benzemeyen ve ötekinden habersiz bir tesâdüfî canlı var
olsa o da ölümlü olacak ve canlılık sâdece tesâdüfen var olacak ve yok olacak.
Öyleyse tesâdüfen var olduğu var sayılan bir takım canlılar başka canlıların
var oluş sebebi olamayacaklarından , hayâtın var oluşunun sebebi
olamayacaklardır. Çünkü tesâdüfen var olduğu var sayılan bu canlı , aslâ
çoğalma becerisine de tesâdüfen sâhip olamaz , yada cinsiyete sâhip olamaz ve
yanında da tesâdüfen karşı cinsten bir eşe sâhip olamaz. Böylece yalnız var olan
var sayımsal canlı , ömre sâhip olsa bile ömrü bitecek ve canlılığın devâm
etmesine , başka canlıların var olmasına sebep olamayacak , yalnız kalacak ,
ölünce de hayat yok olacaktır. Öyleyse ,
şüphesiz , varlığı ve devâmı , tesâdüfle açıklanması
imkânsız , bir üstün bilgi , beceri ve güç ile var olan , HAYATIN VE CANLILARIN
VARLIĞI EN BÜYÜK MÛCİZELERDENDİR.
-5- ŞUUR =
DUYU = FARKETME = AKIL =
Tesâdüfen var olduğu iddiâ edilen
hiçbir canlı , tesâdüfen duyulara sâhip olamaz ve besin ihtiyâcı hissedemez ve
besinin varlığını dâhi fark edemez. Çünkü besinin besin olduğunu bilmek bile
imkânsız olduğu bir durumdan daha önceki bir durum olan , var sayımsal canlının
kendi varlığının farkında olması dâhi imkânsızdır. Çünkü kendi varlığını fark
etmek , duyulara sâhip olmasını , akıl sâhibi olmasını gerektirir. Hal bu ki
tesâdüfen bir canlı oluşsa , bu tesâdüfen oluşan canlı aslâ tesâdüfen şuur
sâhibi de olamaz , iki imkânsızın tesâdüfen bir arada olması da imkânsızdır.
Buna rağmen , kendini bile fark edemeyen bu varsayımsal tesâdüfî canlı , aslâ
kendisinin dışındaki bir şeyi de fark edemez. Öyleyse tesâdüfen var olduğu
iddiâ edilen canlının kendisinin dışındaki varlıkları bile fark etmesi
imkânsızken , kendisinin dışındaki bir şeyin besin olduğunu bilmesi yada o
besini fark etmesi de imkânsızdır. Öyleyse , şüphesiz kendini ve kendi
dışındakileri fark etmek ve onlardan bir kısmı olan besinin besin olduğunu fark
etmek , yâni şuur tesâdüfen var olması imkânsız bir mûcizedir.
-6- BESİN =
Tesâdüfen var olmuş bir canlı ,
canlılığını sürdürmesi için gerekli olan besini nereden bulabilir. Hem
tesâdüfen var olması imkânsız bir canlı , hem şuur , hem de bu oluştuğu var
sayılan canlının yanında besinin de aynı anda bulunması imkânsız üstü imkânsız
bir durumdur. Öyleyse tesâdüfen var olması imkânsız olan canlılığın devâm
etmesinin de tesâdüfen gerçekleşemeyeceği bellidir. Var olan canlı için
canlılığını sürdürmesi için gereken besin de var olmalıdır. Canlının ihtiyâcı
olan besin de tesâdüfen var olamaz. Besleyici değerde bir nesnenin insan aklı
ile , bilimi ile , akıllı şuurlu insanın en yüksek teknolojileri ile cansız
maddelerden oluşturulması bile zor bir işlemken , tesâdüf elbette besini var
edemez. Var olması imkânsıza yakın bir durum olan besin var olsa bile , tesâdüfen
var olması imkânsız olan canlı ile tesâdüfen bir arada bulunuyor olması da
imkânsızdır. Üstelik var olan canlının varlığını sürdürmesi için gereken besin
, var olan canlıya uygun bir besin olmalıdır. Hiçbir tesâdüf gerekli bir şeyi ,
gerekli birine , gerekli bir biçimde var etmiş olamaz. Akıllı , bilgili ve
becerili insanların bilginleri dâhi gerekli besinlerin kopyalarını ancak
doğadan taklit ederek ve var olan canlılardan üreterek yapabiliyorlar. Öyleyse
tesâdüf aslâ gerekli olan besini , gerektiği tarzda var edemez ve ihtiyâcı olan
canlıya tesâdüfen var olduğu anda ulaştıramaz.
-7- AÇLIK = BESLENME
İSTEĞİ = DUYU = AKIL =
Tesâdüfen var olması imkânsız bu
durumda bile , yâni tesâdüfen canlı ve besin ve var olsa bile , canlının
beslenme isteği , açlığı ve buna karşılık beslenmesi için besin bulması
gerektiğini bilmesi imkânsızdır. Zîrâ bu
durum karmaşık bir duyu sistemi ve akıl gerektirir. Mâlumdur ki dokunma , tatma
, görme , koklama , işitme , açlık ve sâire duyular vucuttaki hassas ve dengeli
yapılardandır ve tüm vucut ile uyumludur. Sinir sistemi bu duyusal ekileşimleri
iletir ve akıl ve tecrübe ile değerlendirme sonucu oluşan , geri gelen komutları
, gerekli vucut organlarına aktararak vucudun işlerini yapmasına sebep
olur. Tesâdüf aslâ duyuları – aklı tesâdüfen
var edemez. Tesâdüfen var olduğu var sayılan hiçbir canlı tesâdüfen duyulara –
akla sâhip olamaz. Öyleyse beslenme ihtiyâcını hissetmek dâhi bir mûcizedir ,
tesâdüfen var olamaz. Bunca imkânsız oluşum bir arada bulunup , bunlarla
birlikte açlık ve beslenme isteği oluşamaz. Öyleyse açlık da bir mûcizedir ve
tanıktır ki tesâdüf yok tanrı var.
-8- DUYU
ORGANLARI =
Tümü ,
tesâdüfen oluşması imkânsız olan milyonlarca sebebin bir arada olmasıyla yaşam
sürer. Bu milyonlarca mûcize anlamına gelir. Bu milyonlarca mûcizeden birisi de
, kendi dışındaki şeyleri fark etme kâbiliyetidir. Yâni canlının varlığını
sürdürebilmesi için duyu organlarına ihtiyaç vardır. Hem kendini fark edecek
bir şuur için hem dışındakileri fark etmesi için , canlı , duyu algılayacak bir
sinir sistemine ihtiyaç duyar. Asla tesâdüfen bir sinir sistemi oluşamaz.
Kendini bile fark edemeyecek , sinir sistemi olmayan bir canlı , kendisinin
dışındaki varlıkları da algılayamaz. Eğer , tesâdüfen var olması imkânsız olan
var sayımsal bir canlı , tesâdüfen var olması imkânsız olan sinir sistemine
sâhip olsa tesâdüfen var olması imkânsız olan bir başka şeye , duyu organına
tesâdüfen sâhip olamaz. Duyu organı , dokunma organı ten ve ten algılama
sistemi , görme organı , işitme organı , koklama organı ve sâire veyâ bunların
yerini tutacak algılama organı , dış ortamı algılama araçları aslâ tesâdüfen
var olamaz ve tesâdüfen oluşan bir canlı , duyu organlarına aslâ tesâdüfen
sâhip olarak , varlığını aslâ tesâdüfen sürdüremez.
-9- ANLAYIŞ = AKIL = SİNİR SİSTEMİ VE BEYİN =
Eğer
tesâdüfen var olması imkânsız sinir sistemi ve organlar var olmuş olsa bunların
birbirine uygun bağlantılarıyla çalışmaları ve işlevlerini sürdürmeleri
gerekir. Bunlarla birlikte , bu organlardan alınan ses , koku , dokunma hissi ,
sinyal gibi verilerin yorumlanabilmesi anlaşılabilmesi için bu verileri
işleyecek bir işlem merkezi yâni beyin veyâ beyin yerini tutacak bir işlem
merkezi var olmak zorundadır. Tesâdüfen var olması imkânsız olan bir canlıda ,
bahsedilen bir çok özellikle birlikte tesâdüfen bir beyin de var olamaz.
Böylece hiçbir algı işe yaramaz ve tesâdüfen var olduğu var sayılan canlı aslâ
kendisini veyâ kendisinin dışındaki dış ortamı algılayamaz anlayamaz.
-10- HAREKET
KÂBİLİYETİ =
Eğer , tüm bu tesâdüfen var olması
imkânsız şeyler var olsa canlı çok yakınında bile olsa ihtiyâcı olan nesnelere
ulaşmadıkça onlardan yararlanamaz. Bu durumda bu tesâdüfen var olduğu
varsayılan canlının , tesâdüfen var olması imkânsız bir özelliğe daha sâhip
olması gerekir , hareket kâbiliyeti. Hareket kâbiliyeti olmayan bir canlı aslâ
yaşamını sürdürmeye veyâ korumaya dâir gerekenleri yapamaz. Öyleyse , hareket
kâbiliyeti de , tesâdüfen bir canlı var oluşunun imkânsız olduğuna delildir.
Eğer tesâdüfen var sayılan ilk canlı , tesâdüfen var olması imkânsız olan
hareket kâbiliyetine de sâhip olmasaydı canlı kalamazdı.
-11- TANIMA
KÂBİLİYETİ =
Bu tesâdüf canlısı eğer besin algı ve
tanıma kâbiliyetine sâhip olmasa besini elde edemez ve yararlanamazdı , veyâ
besin olmayan nesnelerden yararlanmaya kalkışır ve zarar görürdü veya ölürdü.
Öyleyse canlının besinin besin olduğunu kavramaya , tanımaya yarar bir
varoluşsal , başlangıç aklı , algısı da
var olmak zorundadır. Bebeklerin sütü beğenip içmesi gibi. Bu tanımlama
kâbiliyeti olmadıkça tesâdüfen var olduğu varsayılan canlının canlılığını
sürdürmesi imkânsız olurdu.
Eğer bunu tesâdüf yapabiliyorsa ,
tesâdüf çok akıllı , süper akıllı , doğa üstü akıllı ve becerili olmalı. O doğa
üstü akıl ve beceri sâhibinin adı ise tesâdüf değil tanrıdır. Aslında
Allahsızlar da tanrının varlığına inanıyorlar.
Doğadaki bu gibi harikaları , güzelliklerini bir düşünün , DOĞA , İNSAN ÜSTÜ BİR HÂRİKADIR , DOĞADA NE
BÜYÜK BİR İLİM VE GÜÇ VAR , bunu her
akıllı kabul eder ve doğrular. Allahsızlar bile. İşte bu olağan üstü doğal
oluşumları yapana , BU OLAĞAN ÜSTÜ AKIL VE GÜCE TANRI DİYORUZ , ALLAHSIZLAR İSE
ONA DOĞA DİYOR. Evet aslında dinsizler de yüce Allâhın varlığını şüphesiz
olarak biliyorlar. Onlar sâdece TANRI yerine DOĞA diyorlar. Onlar da tesâdüfün
var olmadığını ve tanrının var olduğunu biliyorlar ama dünyâ hayatının
nimetlerini sınırsız isteklerine göre bencilce tüketebilmek için inkâr ederek kendilerini
aldatıyorlar. Böylece dünyâ hayâtının karşılığında cehennemi tercih etmiş
oluyorlar. Hal bu ki yüce Allâhın emrine uyanlar için , daha izzetli ve temiz
helâller var.
-12- AĞIZ –
BESLENME ORGANI =
Tamâmı , tesâdüfen var olması imkânsız gerekliliklerden
biri de , canlının elde ettiği besini bünyesine katması için ağız ya da ağız
gibi içe bedene alma işini görecek organı veya kâbiliyeti var olmasıdır. Ağız ,
yada yeme organı var olmadıkça canlı varlığını sürdüremez. Hem bunca tesâdüfen
var olması imkânsız oluşumun bir arada tesâdüfen bulunması , hem de bunlarla
birlikte tesâdüfen var olması imkânsız olan bu varsayımsal canlının bir de ağıza
, yada yeme organına sâhip olması imkânsız üstü imkânsız bir durumdur.
-13- SİNDİRİM
SİSTEMİ - MÎDE =
Eğer bu
varsayımsal canlı besini ağzına alması gerektiğini bilmesi imkânsız olduğu
hâlde bunu bilse ve besini ağzına alsa büyük bir sürprizle karşılaşacaktır. Sindirim
sistemini unutmuşsa tesâdüf , tüm bu üstün akıl ve becerisine rağmen bir tek
hatâsı sebebiyle bu canlı besinden yararlanamaz ve ölür. Böyle bir hârikayı
yapıp sindirim sistemini unutmayan tesâdüf değil ancak yüce Allah olabilir. Bu
kadar olağan üstü oluşumların yanında bir de , tek başına bir mûcize oluşum
olan sindirim sisteminin tesâdüfen var
olması aslâ akıl sâhibi birinin kabul edebileceği bir durum değildir.
Eğer sindirim için özel bir organ
olmasa alınan besin asla vucûda yararlı biçimde işlenemez ve yararlı olmayan ,
zararlı olan bölüm ayrıştırılamaz ve vucûda karışır , canlı zarar görür , böylece canlılık kısa sürede sona erer. Bu
durumda bu sindirim organının da , vucûda yararlı bir işleme kâbiliyeti olmak
zorundadır.
Mîde yada sindirim organı nasıl olur
da tesâdüfen bünyeye yarar bir işleme kâbiliyetini tesâdüfen edinebilir. Zaten
bir sâniyeden daha kısa bir anlık bir var oluştan başka bir var oluş ihtimâli
mümkün olmayan bu tür bir varsayımsal canlı aslâ tesâdüfen sindirim organına
sâhip olamaz ve bu organ da aslâ tesâdüfen sindirim kâbiliyetine sâhip olamaz.
-14- SİNDİRİM
SİSTEMİ – BAĞIRSAKLAR =
Besin sindirildiği zaman sindirilen , mîdede veyâ
benzeri bir bedenin bütününden ayrı bir ortamda işlenen besinin vucûda yararlı
olabilmesi için mîdede sindirilen vucûdun yararlanmasına hazırlanan besinin içeriğindeki
bünyeye yararlı kısımların bedene alınması ve yararsız ve zararlı kısımlarından
bedenden dışlanması gerekir. Bunu yapan bir organ ve kâbiliyet olmak zorundadır.
Tesâdüfen bu tür bir organ da var olamaz. Tek başına bu organın varlığı da yeterli
değildir , bu organ bu kâbiliyette , besinin yararını zararını seçici
kâbiliyette olmak zorundadır. Aksi taktirde , vucûda giren yararsız yada
zararlı maddeler canlının ölümüne sebep olurlar. Yani mîdenin varlığı gibi
bağırsakların varlığı da yada bu işlemi yapacak benzer organların var olması da
tesâdüfle açıklanması imkânsız durumlardır.
-15- SİNDİRİM SİSTEMİ - KAN DOLAŞIMI =
Tesâdüfen var olduğu varsayılan bu canlı ne
çok da mârifete sâhip olmuş tesâdüfen , bu imkânsız bir durum. Üstelik bu
işleri yapması için gereken pek çok engeli aşarak bu işi yapmış. Meselâ gıdâyı
sindirdikten sonra onu tüm hücrelerine öğretti , nasıl enerjiye çevireceklerini
tüm hücreler öğrenmiş , nasıl olmuşsa. Ayrıca sindirilen gıdâyı , enerjiye
çevirmeyi öğrenmiş olan hücrelerine , bedeninin tüm organlarına , bu işlenmiş
ve ayıklanmış , bünyenin enerjiye çevirebileceği kıvamda ve özellikteki gıdâ
özünü iletmeyi de başarmış. Bunu yapmak için vucûdumuz kan dolaşımı sistemini
kullanır. Tesâdüfen var olan bu canlı nasıl olmuşsa çağdaş bilim ve teknolojiyi
aşan bir beceri ile öğrendiklerini , gene çağdaş bilim ve teknolojiyi aşan bir
beceriyle uygulamaya da koymuş. Bu durumda sormak lâzım Allahsızlara , siz
gerçekten deli yada zır deli olmadığınıza emin misiniz. Siz tesâdüfen var
olduğunu iddia ettiğiniz bir hücreden mi bahsediyorsunuz bundan emin misiniz.
Yoksa siz tesâdüfen var olan bir canlıdan değil de TANRIDAN MI SÖZ EDİYORSUNUZ.
Çünkü siz insanlar topunuzun birlikte tüm bilimsel ve teknolojik imkânlarınızla
yapamadığınız , insan üstü bir oluşumdan bahsediyorsunuz. Aslında siz TANRIDAN
BAHSEDİYORSUNUZ. Aslında SİZ TESÂDÜF ADINI VERSENİZ DE , CANLIYI VAR EDEN
KUVVETİN İNSAN ÜSTÜ BİR KUVVET OLDUĞUNU BİLİYORSUNUZ VE SİZ ASLINDA TANRININ
ADINI DEĞİŞTİRİP , TANRI KELİMESİ YERİNE TESÂDÜF KELİMESİNİ KULLANIYORSUNUZ.
Durum bundan ibârettir.
-16- SİNDİRİM
SİSTEMİ – TERLEMEK , İŞEMEK VE SIÇMAK =
Bu olağan
üstü , tamâmı birer mûcize olan kâbiliyetlerden , her hangi biri var olmasa ,
tesâdüfen var olduğu var sayılan ilk canlı aslâ varlığını sürdüremez. Bunlarla
birlikte , sindirilen gıdânın bünyeye yararlı kısımlarının bünyeye
katılmasından sonra , vucudun içinde kalan , yararlanılamayan yada zararlı
artık maddeler vucuttan dışarı atılmalıdır. Bunun için sindirimin son aşaması
olan TERLEME , İŞEME ve SIÇMA işini yapmak gerekir. Eğer canlı bu işleri
yapmazsa , yaşamını sürdüremez ve ölür. Bu tesâdüf ne akıllıdır ki bunca mûcize
zarûrî varlık ve kâbiliyete , tesâdüfen atık atma kâbiliyeti de eklemiş. Elbette
bunu yapan tesâdüf olamaz. Sindirimi ve ardından TERLEME , İŞEME ve SIÇMAYI var
eden yüce tanrıdır ve elbette , hayâtı ve tüm canlıları da var eden O’dur.
-17- ÇOĞALMA
=
Ama canlılar çoğalırlar
dermisiniz. Ama canlılar mevcut hâlleriyle çoğalıyorlar. Tesâdüfen var olan bir
canlı ne sebeple çoğalmaya ihtiyaç hissedebilir. Varsa , hayâtını yaşar ve
ölür. İş biter. Canlılık biter. Hal bu ki bildiğimiz canlılar çoğalırlar.
Öyleyse çoğalmak isteğinin varlığı da tesâdüfle açıklanması imkânsız bir
olgudur. Çoğalma isteğinin olduğu durumu var sayarsak , tesâdüfen oluşan bir
varsayımsal canlı bir süre sonra yalnızlıktan sıkılmış olsa , kendi gibi biri
olsa diye düşünse , üstelik düşünüyor da , yada hissetse , ne yapabilir. Kendi
kendine , şu çok süper beyinli , çağdaş bilimlerle yapamadığınız bir büyük
devrim sürecine girer.
Bir şeyi düşünmüş ve birden , buldum
düşünüyorum öyleyse varım der meselâ. Ama bu kayıtlara geçmez , insanlar onu
bir edebiyatçıya mal ederler. Büyük düşünürümüz kendi varlığını fark ettikten
daha sonra yalnız olduğunu fark eder , bu da kayıtlara geçmez , tek başına
hikâyesi başkasına mal edilir. Sonra canının varlığını ve başkalarının canlı
olmadığını fark eder , hayât , hayâtı
fark etmiştir , bu onun için bir devrimdir. Kâinâtın en büyük devrimleri onunla
başlar. Büyük düşünürün canı sıkılır , bir canlı daha olsaydı diye düşünür.
Arayış sonuçsuzdur , o tek başınadır. Öyleyse çözümü ben bulmalıyım der , ne
olmalı derken , buldum üremeliyim mi der. Bu büyük devrim olur. Çağdaş
şarlatanların tüm bilimleri ile yapamadıklarını yapıp çoğalmayı mı bulur. Nasıl
?!.... Bir ikincisinin , kendisinin yanında tesâdüfen var olması sonsuza
kadar imkânsız da bir bile olmayan ve
tesâdüfen çoğalma kâbiliyetinin de sonsuza kadar imkânsızda bir ihtimalle bile var
olması imkânsız olan bu var sayımsal canlının çoğalma kâbiliyetini kendisinin
oluşturması da sonsuza kadar imkânsız içinde bir ihtimâl bile değildir.
Aslında
, hayâtın tesâdüfen var olduğu iddiâsının sâhibi olan dinsizlik , tek başına ,
bu , tesâdüfen çoğalmanın var olmasının imkânsızlığı karşısında bile çöker ,
yok olur gider. Tesâdüfen çoğalmanın var olduğunu iddia eden delilikle bile
târif edilmesi mümkün olmayan bir sapkınlık içindedirler. Aslında onlar sâdece
şeytana aldanmış sapıklardır. Herkese hidâyet = gerçeğe ulaşma dilerim.
Öyleyse tesâdüfen var olduğu var sayılan varsayımsal bir canlının ,
tesâdüfen çoğalma kâbiliyetine sâhip olmasının imkânsızlığı delildir ki ,
hayâtı var eden yüce bir irâdedir ve o yüce irâde yüce tanrıdır. O
kendisinden başka tanrı olmayan tek tanrıdır.
Var edişi ve yaşatması sebebiyle övğüye lâyık olan odur. Eğer itirazları
dinmeyen inatçılar varsa , canlılarda evrimci sapıkların iddiâ ettikleri türden
, basit değişimlerin olmasının , o sapıkların da bildiği gibi en az milyon
yıllar gibi uzun süreler gerektiğine bakarak , varsayımsal , tesâdüfen var olan
bir canlının , çoğalma kâbiliyeti gibi değişimden başka bir özelliği , keşifsel
bir özellik elde etmesinin imkânsız olduğunu bilirler. Bu durumda varsayımsal
canlı , milyarlarca yıllık ömre sâhip olsa bile çoğalma kâbiliyeti elde edemez.
Milyarlarca yıl yaşayan bir canlı , tesâdüfen var olmuşsa bunun örneğine çok
rastlanır bir şey olması ve her yer onlarla dolu olması gerekirdi. Eğer varsa
bir tek örnek getirsinler.
Hayır , onlar isbat peşinde
değil , bencilliklerinin peşinde olan kişilerdir. Tesâdüfen var olduğu var
sayılan bir canlının varlığının imkânsızlığı kadar büyük bir imkânsızlık ,
varsayımsal canlının ömrünün çok uzun olmasıdır. Öyleyse , hiç şüphesiz ,
tesâdüfen çoğalma var olamaz. BÖYLECE ,
ÇOĞALMA , YÜCE TANRININ VAR EDİŞİNDEN BAŞKA BİR SEBEPLE CANLILIĞIN VAR
OLAMAYACAĞININ DELİLİDİR. Böylece , çoğalma , yüce tanrının varlığına tanıktır.
-18-
CİNSELLİK =
Çoğalmanın bildiğimiz en büyük sebeplerinden
biri. Şu mutluluk kaynağımız cinsellik , bir eşe sahip olana çok mutluluk ,
sahip olmayana çok mutluluk veren , varlığını hissetmekle bile sevinçler
yaşatan cinsellik. Nasıl olurda Cinsellik var olabilir. Tesâdüfen var olması
imkânsız olan canlı türü nasıl olurda üremeye ihtiyacı olduğunu fark eder.
Nasıl olurda üremeye ihtiyâcı olduğunu fark ederek , üremesi için bir eşe gerek
olduğunu düşünebilir. Eşe ihtiyacı olduğunu fark etse bile nasıl olurda bir eşe
sahip olabilir. Hiçbir varlık önceden oluşmuş bir pilanın gereği olarak eş
sahibi olmasının dışında bir eşe sahip olmayı becemez. Eşler olması için
türünden birilerinden , doğuran , bölünen yada yumurtlayan birilerinden yeni
birisi var olmalıdır. Hiçbir tesadüfi varlık , bölünmeyi beceremez , bölünmek
ölüm olur ancak. Yada herhangi bir tesâdüfi canlı asla yumurtlama kâbiliyetine
sâhip olamaz. Tesâdüf aslâ bir çoğalma türü keşfederek onu tesâdüfen var olan
canlıda var edemez. Tesâdüf , tesâdüfen var olan canlıda Meselâ doğurma
kâbiliyeti de var edemez. Doğurmak ve
sâire çoğalmalar için dişi ve erkek olmalı.
İlk canlı varlıkta ne dişilik ne
de erkeklik olamaz , çünkü tesâdüfen var olmak ve tesâdüfen canlı olmak varsayımı , aslâ tesâdüfen , gerekli
bir oluşumu yapabilecek bir kâbiliyeti de berâberinde var edemez.
Zâten baştan mümkün olmayan
şeye imkansız var oluşa , imkansız canlı oluşa , imkânsız bir gerekliliği
çoğalmayı ve cinselliği de ek bir var ediş olarak ekleyemez tesâdüf. Cinsellik
, cinsel farklılık , cinsel farklılığın organları , doğum için rahim ,
yumurtalık ve bunlarda uygun yavru gelişim ortamı , bunlarda uygun giriş ve
çıkış konumları , yeni canlının oluşumu için canlı oluşumunun mümkün olmasına
sebep olacak bir var oluş süreci , dişi ve erkek dölleri ve bunların uyumu ,
aynı programa sâhip olmaları ve sâire gerekir. Bunu uzmanları çok
teferruatlandırabilirler.
En basit bir şey gibi
görünen yavru beslenmesi için gereken doğal besinin annelerde var olması ve
bebeğe uygun olması ve bebeğin yararlanacağı tarzda bir organla , meme ile ona
sunulması her biri mûcize pek çok oluşum gerekir.
En basit canlıda bile
canlının var oluş programı olan genetik yapıları tesâdüfen var olması imkânsız
hassasiyet ve karışıklıktadır.
Üstelik cinsellik öyle bir
hârika ki , ihtiyaç için tesâdüfen oluşamayacak kadar çok güzellikler
bulundurur. Karşı cinsin çekiciliği ve karşı cinsi sevmek de buna dâhildir.
Tesâdüf asla gerekli olanı mutluluklarla donatamaz. Ama cinsellik mutluluklarla
donatılıdır. Karşı cinsi görmek bile buna dâhildir. Cinsel ilişki ise en büyük
mutluluk kaynaklarındandır. Tesâdüf nasıl bunları var edebilir. Elbette
imkânsızdır. Eğer var olması imkânsız olan , tesâdüfen var oluş gerçekleşse ve
tesâdüfen var olması imkânsız olan canlılık var olmuş olsa , cinsellik ve
çoğalma tesâdüfen var olamaz. Zîrâ cinsellik ve çoğalma olağan üstü bir olaydır
, mûcizedir.
Henüz tesâdüfen böyle bir oluşum olması bir yana , akıl , bilgi , güç
sahibi insan türü bile , iradeli olarak , canlı olmayan nesnelerden bir tek
canlı türü var edememiştir. Yüce Allâhın yaratışına saygısız bâzı insanlar
, şeytanların emriyle , insanların ve hayvanların ve bitkilerin yaratılış
programı olan genetikleri ile oynayarak değişik canlıların oluşumuna sebep
olmaları ise bir var ediş değil , var olanı bozmaktır. Bu sebeple hatırlatmalı
ki , genetik değişiklikler yapılmış olan canlıların gıda olarak kullanılmasının
kısırlığa sebep olduğunun tesbit edildiği bir deney de yapıldı. Buna göre eğer
genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) yerse insanlar , gelecekte nesilleri
kesilecek ve üremeyerek yok olacaklardır.
-19- ŞEHVET =
ARZU = İŞTAH =
Sonsuz kere
imkânsız içinde bir ihtimâl olan tesâdüfen var olduğu var sayılan , tesâdüfen canlı olan , tesâdüfen cinsellik
ve çoğalma kâbiliyeti olan bir canlıda şehvet , iştah arzu nasıl var olabilir.
Tesâdüf , kendisine gereken nesneleri gereken kişiler için , gerekli bir tarzda
, hiçbir zaman var edemezken , şehveti de var edemez. Şehvet yüce Allâhın
canlılık için var ettiği en büyük nîmetlerden birdir. Mutluluk kaynağı olduğu
gibi , çoğalmanın ve yaşamı sürdürmenin de gereğidir. Eğer tesâdüfen var olduğu
var sayılan ve tesâdüfen cinsellik ve çoğalma kâbiliyeti var olan bir canlı var
olmuş olsa , eğer arzu , istek , şehvet
, iştah var olmasa , yemez ve içmez , cinselliği kullanmaz , sonuçta tek kalır
, çoğalmaz , yaşamını da sürdürmez ve ölürdü. Hal bu ki canlılar böyle değiller
, gözleyerek anlayabildiğimiz her canlıda iştahla yeme ve içme , şehvetle
birleşerek çoğalma görürüz. Üstelik bu iştahın karşılığı olarak , yenilen
yiyeceklerle , sağlıklı ferdî yaşam ve bu şehvetin karşılığı olarak çoğalarak
türünü sürdürme ile , toplumsal ve evrensel yaşam sürer gider. Üstelik bunlar
bize mutluluk dolu olarak sunulur.
TESÂDÜF MÜ !
O DA KİM !...
Yok’a bel bağlayan ve mutlak varlık olan yüce Allâhı göremeyen kör gönüllerin açılmasını dilerim. Var olduğunuz için , canlı olduğunuz için , şehvete sâhip olduğunuz için yüce Allâha şükredin , ona itaat edin , nankörlük , kâfirlik ederek haramı tatmayın. Ben Allâhın kuluyum , yüce Allâhın rahmetiyim , sizi ona çağırıyorum , isteseniz de , istemeseniz de ona döneceksiniz. Gelin ve ona teslim olun , sâhibi olduğu varlığınızı , şükürle , gönülden , isteyerek , arzuyla ona teslim edin yâni müslüman olun. Onun nîmetlerine lâyık bir şükürle şükredemeseniz dâhi şükretmeye gayret edin. Çünkü =
Yok’a bel bağlayan ve mutlak varlık olan yüce Allâhı göremeyen kör gönüllerin açılmasını dilerim. Var olduğunuz için , canlı olduğunuz için , şehvete sâhip olduğunuz için yüce Allâha şükredin , ona itaat edin , nankörlük , kâfirlik ederek haramı tatmayın. Ben Allâhın kuluyum , yüce Allâhın rahmetiyim , sizi ona çağırıyorum , isteseniz de , istemeseniz de ona döneceksiniz. Gelin ve ona teslim olun , sâhibi olduğu varlığınızı , şükürle , gönülden , isteyerek , arzuyla ona teslim edin yâni müslüman olun. Onun nîmetlerine lâyık bir şükürle şükredemeseniz dâhi şükretmeye gayret edin. Çünkü =
YÜCE ALLÂHIN NÎMETLERİNİ
SAYMAKLA TÜKETEMEZSİNİZ.
Öyleyse ona itaat edin , onu dâvâ
edinin. O’na aykırı olana çağırdığı halde O’ndan başkasına itaat etmeyin ,
O’nun dâvâ edinmemizi emrettiği O’ndan başkasını ve O’nun dâvâ edinmemizi emrettiği O’nun dini
İslâmdan başkasını dâvâ etmeyin. Öyle yapanlar , yüce Allâhın nîmetlerine
nankörlük edenlerdirler yâni kâfirlerdirler. Öyleyse yanlışlarınızdan tevbe edin , Ona dönün ey Allâhın köleleri.
Âyet = “…ve (Gerçeğe)
İletme’ye uyan Sağ Olsun” (Kuran –
20 Tâhâ sûresi , Âyet 47)
Âyet = “Övgü , Evrenlerin türeteni (yetiştireni - Rabbi)
Allah içindir” (Kuran – 1 Fatiha sûresi , Âyet 1)
Yazar
= Ali kenan Aydın
Konunun ilk oluşturulma
tarihi = 24 Aralık 2013 Salı, 16:08:52
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder