5 Temmuz 2019 Cuma

-- HAYAT TANIKTIR – TANRI VAR --



HAYAT TANIKTIR – TANRI VAR


BEN ALLÂHIN KULUYUM.
Atılmış şeytandan Allâha sığınırım. 
Rahmeti Her Şeyi Kapsayan , Çok Rahmet Eden Allâhın adıyla.
(Kuran - 1 Fâtiha sûresi , Âyet 1) “Övgü , Evrenlerin türeteni (yetiştireni - Rabbi) Allah içindir”.  
Selâm (esenlik-sağ etme) yüce Allâhın rasûlu Muhammedin üzerine olsun ve yüce Allâhın rahmeti ve O’nun bereketleri. 

  Görüntünün olası içeriÄŸi: bitki, çiçek, doÄŸa ve açık hava


BU YAZININ KONUSU , CANLILIĞIN TESÂDÜFEN OLUŞAMAYACAĞIDIR. BU SEBEPLE , ALLAHSIZLAR TARAFINDAN ,TESÂDÜFEN VAR OLDUĞU İDDİÂ EDİLEN İLK CANLININ TESÂDÜFEN VAR OLAMAYACAĞINI İSBÂT EDER.  

HAYAT =

          Hayat , yüce Allâhın varlığının tanıklarının en büyüklerinden biri. Maddenin varlığının bir mûcize olmasının yanında hayâtın varlığı da bir mûcizedir. Hiçbir canlının var olmadığı bir madde yığını düşünelim. Burada ne sebeple , nasıl bir canlılık oluşabilir. Tesâdüfen bir canlılık oluşamaz.  
-1- TESÂDÜFEN OLUŞAN BİR CANLI YOKTUR =  
           Tesâdüfen bir canlılık oluşamayacağına delil , bu tür bir oluşumun hiç gözlenmemiş olmasıdır. Tesâdüfen bir canlının oluştuğuna dâir hiçbir bilimsel kanıt yoktur.      
-2- SÛNİ OLARAK ÜRETİLEN BİR CANLI TÜRÜ YOKTUR =  
           Canlılığın tesâdüfen oluşamayacağına dâir ikinci delil , bilim adamlarının tüm çabalarına rağmen cansız varlıklara âit cansız parçalardan , maddelerden hiçbir canlı varlık var edilememiş olmasıdır.  
            Akıllı , bilgili , becerili bir varlık olan insanlar , cansızlardan bir canlı yapamadıklarına göre , akılsız , bilgisiz , becerisiz  olan tesâdüf elbette bir canlı var edemez. Öyleyse şüphesiz olarak bilinir ki canlılık bir tesâdüfün eseri olamayacak derecede üstün bir oluşumdur. Öyleyse , akıllı , bilgili , becerikli insanı bile mislini yapmakta âciz bırakan canlılık bir mûcizedir. Öyleyse canlılık tanıktır ki onu var eden yüce biri vardır , tanrı vardır. 

-3- ÖMÜR  =  

              Hayat ta bir mûcizedir. İmkânsız olduğu halde , tesâdüfen bir canlı var olmuş olsa bile bu tesâdüfen var olan canlının canlılığını sürdürmesi , yaşaması mümkün olmaz. Öyleyse  hayatın sürmesi , yâni ömür de bir mûcizedir.

SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM =  

               Yaşamın var olması ve devâm etmesi için gereken bir çok sebep var olmalı ve devamlı olmalıdır. Meselâ besin yeterli bollukta ve ulaşılabilir olmalıdır.  Isı uygun ve devâmlı olmalıdır. Hava ve havada yaşama uygun gazlar meselâ oksijen olmalı. Yer var olmalıdır , yâni üzerinde yaşanacak ortam var olmalıdır. Boşluk var olmalıdır ki hareket mümkün olsun. Sağlıklı yaşama destek olacak türde SU var olmalıdır. Ve sâire , pek çok şart bir arada bulunmalıdır. Tüm bu şartların bir arada bulunması tesâdüfen mümkün mü. Elbette yaşamın devâmı için pek çok sebep gerektiği için ve bu sebepler tesâdüfen bir arada bulunamayacağı için yaşamın tesâdüfen sürmesi  , ömür oluşması imkânsızdır. Öyleyse , bu şartların bir arada bulunduğu dünyâmız , mars , diğer yaşam olan gezegenler ve sâire yaşam ortamlarının varlığı ,  tanrının varlığının kanıtıdırlar. 

-4- SONSUZ YAŞAM =  

               Tesâdüfen var olduğu var sayılan canlının var olmaya devâm etmesi için , yaşayan bu var sayımsal canlının ömrü sonsuz olmalıdır. Nasıl , böyle bir şey mümkün mü.  Her varlık değişir , bozulur , her canlı ölür. Ama tesâdüfen var olan bir canlı var olmaya devam etmek için ölümsüz olmaktan başka bir yol bulamaz. Ölümsüz olamayacağına göre , ölecek ve varsayımsal canlılık ta sona erecektir.  
            Bir arada bulunması zor olan  şartların ve tesâdüfün var etmesi mümkün olmayan mûcize oluşumların bile tesâdüfen var olduğunu var sayarak , var olduğunu var saydığımız bu var sayımsal canlı , milyarlarca yıllık bir tesâdüfler zinciri içinde var olsa bile yok olmaya mahkumdur. Öyleyse nasıl olur da tesâdüfen var olan bir canlı kâinâttaki harîka canlılığın sebebi olabilir. Bu var sayımsal canlı kâinâtın bir köşesinde var olup yok olduğunda , milyarlarca yıl sonra kâinâtın başka bir  yerinde ötekine benzemeyen ve ötekinden habersiz bir tesâdüfî canlı var olsa o da ölümlü olacak ve canlılık sâdece tesâdüfen var olacak ve yok olacak. Öyleyse tesâdüfen var olduğu var sayılan bir takım canlılar başka canlıların var oluş sebebi olamayacaklarından , hayâtın var oluşunun sebebi olamayacaklardır. Çünkü tesâdüfen var olduğu var sayılan bu canlı , aslâ çoğalma becerisine de tesâdüfen sâhip olamaz , yada cinsiyete sâhip olamaz ve yanında da tesâdüfen karşı cinsten bir eşe sâhip olamaz. Böylece yalnız var olan var sayımsal canlı , ömre sâhip olsa bile ömrü bitecek ve canlılığın devâm etmesine , başka canlıların var olmasına sebep olamayacak , yalnız kalacak , ölünce de hayat yok olacaktır.  Öyleyse , şüphesiz  ,  varlığı ve devâmı , tesâdüfle açıklanması imkânsız , bir üstün bilgi , beceri ve güç ile var olan , HAYATIN VE CANLILARIN VARLIĞI EN BÜYÜK MÛCİZELERDENDİR.         

-5- ŞUUR = DUYU = FARKETME = AKIL =  

           Tesâdüfen var olduğu iddiâ edilen hiçbir canlı , tesâdüfen duyulara sâhip olamaz ve besin ihtiyâcı hissedemez ve besinin varlığını dâhi fark edemez. Çünkü besinin besin olduğunu bilmek bile imkânsız olduğu bir durumdan daha önceki bir durum olan , var sayımsal canlının kendi varlığının farkında olması dâhi imkânsızdır. Çünkü kendi varlığını fark etmek , duyulara sâhip olmasını , akıl sâhibi olmasını gerektirir. Hal bu ki tesâdüfen bir canlı oluşsa , bu tesâdüfen oluşan canlı aslâ tesâdüfen şuur sâhibi de olamaz , iki imkânsızın tesâdüfen bir arada olması da imkânsızdır. Buna rağmen , kendini bile fark edemeyen bu varsayımsal tesâdüfî canlı , aslâ kendisinin dışındaki bir şeyi de fark edemez. Öyleyse tesâdüfen var olduğu iddiâ edilen canlının kendisinin dışındaki varlıkları bile fark etmesi imkânsızken , kendisinin dışındaki bir şeyin besin olduğunu bilmesi yada o besini fark etmesi de imkânsızdır. Öyleyse , şüphesiz kendini ve kendi dışındakileri fark etmek ve onlardan bir kısmı olan besinin besin olduğunu fark etmek , yâni şuur tesâdüfen var olması imkânsız bir mûcizedir.  

-6- BESİN =  

          Tesâdüfen var olmuş bir canlı , canlılığını sürdürmesi için gerekli olan besini nereden bulabilir. Hem tesâdüfen var olması imkânsız bir canlı , hem şuur , hem de bu oluştuğu var sayılan canlının yanında besinin de aynı anda bulunması imkânsız üstü imkânsız bir durumdur. Öyleyse tesâdüfen var olması imkânsız olan canlılığın devâm etmesinin de tesâdüfen gerçekleşemeyeceği bellidir. Var olan canlı için canlılığını sürdürmesi için gereken besin de var olmalıdır. Canlının ihtiyâcı olan besin de tesâdüfen var olamaz. Besleyici değerde bir nesnenin insan aklı ile , bilimi ile , akıllı şuurlu insanın en yüksek teknolojileri ile cansız maddelerden oluşturulması bile zor bir işlemken , tesâdüf elbette besini var edemez. Var olması imkânsıza yakın bir durum olan besin var olsa bile , tesâdüfen var olması imkânsız olan canlı ile tesâdüfen bir arada bulunuyor olması da imkânsızdır. Üstelik var olan canlının varlığını sürdürmesi için gereken besin , var olan canlıya uygun bir besin olmalıdır. Hiçbir tesâdüf gerekli bir şeyi , gerekli birine , gerekli bir biçimde var etmiş olamaz. Akıllı , bilgili ve becerili insanların bilginleri dâhi gerekli besinlerin kopyalarını ancak doğadan taklit ederek ve var olan canlılardan üreterek yapabiliyorlar. Öyleyse tesâdüf aslâ gerekli olan besini , gerektiği tarzda var edemez ve ihtiyâcı olan canlıya tesâdüfen var olduğu anda ulaştıramaz. 

-7- AÇLIK = BESLENME İSTEĞİ = DUYU = AKIL =  

          Tesâdüfen var olması imkânsız bu durumda bile , yâni tesâdüfen canlı ve besin ve var olsa bile , canlının beslenme isteği , açlığı ve buna karşılık beslenmesi için besin bulması gerektiğini bilmesi  imkânsızdır. Zîrâ bu durum karmaşık bir duyu sistemi ve akıl gerektirir. Mâlumdur ki dokunma , tatma , görme , koklama , işitme , açlık ve sâire duyular vucuttaki hassas ve dengeli yapılardandır ve tüm vucut ile uyumludur. Sinir sistemi bu duyusal ekileşimleri iletir ve akıl ve tecrübe ile değerlendirme sonucu oluşan , geri gelen komutları , gerekli vucut organlarına aktararak vucudun işlerini yapmasına sebep olur.  Tesâdüf aslâ duyuları – aklı tesâdüfen var edemez. Tesâdüfen var olduğu var sayılan hiçbir canlı tesâdüfen duyulara – akla sâhip olamaz. Öyleyse beslenme ihtiyâcını hissetmek dâhi bir mûcizedir , tesâdüfen var olamaz. Bunca imkânsız oluşum bir arada bulunup , bunlarla birlikte açlık ve beslenme isteği oluşamaz. Öyleyse açlık da bir mûcizedir ve tanıktır ki tesâdüf yok tanrı var.   

-8- DUYU ORGANLARI =    

            Tümü , tesâdüfen oluşması imkânsız olan milyonlarca sebebin bir arada olmasıyla yaşam sürer. Bu milyonlarca mûcize anlamına gelir. Bu milyonlarca mûcizeden birisi de , kendi dışındaki şeyleri fark etme kâbiliyetidir. Yâni canlının varlığını sürdürebilmesi için duyu organlarına ihtiyaç vardır. Hem kendini fark edecek bir şuur için hem dışındakileri fark etmesi için , canlı , duyu algılayacak bir sinir sistemine ihtiyaç duyar. Asla tesâdüfen bir sinir sistemi oluşamaz. Kendini bile fark edemeyecek , sinir sistemi olmayan bir canlı , kendisinin dışındaki varlıkları da algılayamaz. Eğer , tesâdüfen var olması imkânsız olan var sayımsal bir canlı , tesâdüfen var olması imkânsız olan sinir sistemine sâhip olsa tesâdüfen var olması imkânsız olan bir başka şeye , duyu organına tesâdüfen sâhip olamaz. Duyu organı , dokunma organı ten ve ten algılama sistemi , görme organı , işitme organı , koklama organı ve sâire veyâ bunların yerini tutacak algılama organı , dış ortamı algılama araçları aslâ tesâdüfen var olamaz ve tesâdüfen oluşan bir canlı , duyu organlarına aslâ tesâdüfen sâhip olarak , varlığını aslâ tesâdüfen  sürdüremez.    

-9- ANLAYIŞ = AKIL = SİNİR SİSTEMİ VE BEYİN =  

            Eğer tesâdüfen var olması imkânsız sinir sistemi ve organlar var olmuş olsa bunların birbirine uygun bağlantılarıyla çalışmaları ve işlevlerini sürdürmeleri gerekir. Bunlarla birlikte , bu organlardan alınan ses , koku , dokunma hissi , sinyal gibi verilerin yorumlanabilmesi anlaşılabilmesi için bu verileri işleyecek bir işlem merkezi yâni beyin veyâ beyin yerini tutacak bir işlem merkezi var olmak zorundadır. Tesâdüfen var olması imkânsız olan bir canlıda , bahsedilen bir çok özellikle birlikte tesâdüfen bir beyin de var olamaz. Böylece hiçbir algı işe yaramaz ve tesâdüfen var olduğu var sayılan canlı aslâ kendisini veyâ kendisinin dışındaki dış ortamı algılayamaz anlayamaz. 

-10- HAREKET KÂBİLİYETİ =   

          Eğer , tüm bu tesâdüfen var olması imkânsız şeyler var olsa canlı çok yakınında bile olsa ihtiyâcı olan nesnelere ulaşmadıkça onlardan yararlanamaz. Bu durumda bu tesâdüfen var olduğu varsayılan canlının , tesâdüfen var olması imkânsız bir özelliğe daha sâhip olması gerekir , hareket kâbiliyeti. Hareket kâbiliyeti olmayan bir canlı aslâ yaşamını sürdürmeye veyâ korumaya dâir gerekenleri yapamaz. Öyleyse , hareket kâbiliyeti de , tesâdüfen bir canlı var oluşunun imkânsız olduğuna delildir. Eğer tesâdüfen var sayılan ilk canlı , tesâdüfen var olması imkânsız olan hareket kâbiliyetine de sâhip olmasaydı canlı kalamazdı. 

-11- TANIMA KÂBİLİYETİ =    

          Bu tesâdüf canlısı eğer besin algı ve tanıma kâbiliyetine sâhip olmasa besini elde edemez ve yararlanamazdı , veyâ besin olmayan nesnelerden yararlanmaya kalkışır ve zarar görürdü veya ölürdü. Öyleyse canlının besinin besin olduğunu kavramaya , tanımaya yarar bir varoluşsal , başlangıç aklı ,  algısı da var olmak zorundadır. Bebeklerin sütü beğenip içmesi gibi. Bu tanımlama kâbiliyeti olmadıkça tesâdüfen var olduğu varsayılan canlının canlılığını sürdürmesi imkânsız olurdu.   
            Eğer bunu tesâdüf yapabiliyorsa , tesâdüf çok akıllı , süper akıllı , doğa üstü akıllı ve becerili olmalı. O doğa üstü akıl ve beceri sâhibinin adı ise tesâdüf değil tanrıdır. Aslında Allahsızlar da tanrının varlığına inanıyorlar.  Doğadaki bu gibi harikaları , güzelliklerini bir düşünün ,  DOĞA , İNSAN ÜSTÜ BİR HÂRİKADIR , DOĞADA NE BÜYÜK BİR İLİM VE GÜÇ VAR  , bunu her akıllı kabul eder ve doğrular. Allahsızlar bile. İşte bu olağan üstü doğal oluşumları yapana , BU OLAĞAN ÜSTÜ AKIL VE GÜCE TANRI DİYORUZ , ALLAHSIZLAR İSE ONA DOĞA DİYOR. Evet aslında dinsizler de yüce Allâhın varlığını şüphesiz olarak biliyorlar. Onlar sâdece TANRI yerine DOĞA diyorlar. Onlar da tesâdüfün var olmadığını ve tanrının var olduğunu biliyorlar ama dünyâ hayatının nimetlerini sınırsız isteklerine göre bencilce tüketebilmek için inkâr ederek kendilerini aldatıyorlar. Böylece dünyâ hayâtının karşılığında cehennemi tercih etmiş oluyorlar. Hal bu ki yüce Allâhın emrine uyanlar için , daha izzetli ve temiz helâller var.   

-12- AĞIZ – BESLENME ORGANI =  

            Tamâmı ,  tesâdüfen var olması imkânsız gerekliliklerden biri de , canlının elde ettiği besini bünyesine katması için ağız ya da ağız gibi içe bedene alma işini görecek organı veya kâbiliyeti var olmasıdır. Ağız , yada yeme organı var olmadıkça canlı varlığını sürdüremez. Hem bunca tesâdüfen var olması imkânsız oluşumun bir arada tesâdüfen bulunması , hem de bunlarla birlikte tesâdüfen var olması imkânsız olan bu varsayımsal canlının bir de ağıza , yada yeme organına sâhip olması imkânsız üstü imkânsız bir durumdur. 

-13- SİNDİRİM SİSTEMİ - MÎDE =  

             Eğer bu varsayımsal canlı besini ağzına alması gerektiğini bilmesi imkânsız olduğu hâlde bunu bilse ve besini ağzına alsa büyük bir sürprizle karşılaşacaktır. Sindirim sistemini unutmuşsa tesâdüf , tüm bu üstün akıl ve becerisine rağmen bir tek hatâsı sebebiyle bu canlı besinden yararlanamaz ve ölür. Böyle bir hârikayı yapıp sindirim sistemini unutmayan tesâdüf değil ancak yüce Allah olabilir. Bu kadar olağan üstü oluşumların yanında bir de , tek başına bir mûcize oluşum olan  sindirim sisteminin tesâdüfen var olması aslâ akıl sâhibi birinin kabul edebileceği bir durum değildir.  
           Eğer sindirim için özel bir organ olmasa alınan besin asla vucûda yararlı biçimde işlenemez ve yararlı olmayan , zararlı olan bölüm ayrıştırılamaz ve vucûda karışır , canlı zarar görür ,  böylece canlılık kısa sürede sona erer. Bu durumda bu sindirim organının da , vucûda yararlı bir işleme kâbiliyeti olmak zorundadır.  
          Mîde yada sindirim organı nasıl olur da tesâdüfen bünyeye yarar bir işleme kâbiliyetini tesâdüfen edinebilir. Zaten bir sâniyeden daha kısa bir anlık bir var oluştan başka bir var oluş ihtimâli mümkün olmayan bu tür bir varsayımsal canlı aslâ tesâdüfen sindirim organına sâhip olamaz ve bu organ da aslâ tesâdüfen sindirim kâbiliyetine sâhip olamaz.    

-14- SİNDİRİM SİSTEMİ  – BAĞIRSAKLAR =  

           Besin sindirildiği zaman sindirilen , mîdede veyâ benzeri bir bedenin bütününden ayrı bir ortamda işlenen besinin vucûda yararlı olabilmesi için mîdede sindirilen vucûdun yararlanmasına hazırlanan besinin içeriğindeki bünyeye yararlı kısımların bedene alınması ve yararsız ve zararlı kısımlarından bedenden dışlanması gerekir. Bunu yapan bir organ ve kâbiliyet olmak zorundadır. Tesâdüfen bu tür bir organ da var olamaz. Tek başına bu organın varlığı da yeterli değildir , bu organ bu kâbiliyette , besinin yararını zararını seçici kâbiliyette olmak zorundadır. Aksi taktirde , vucûda giren yararsız yada zararlı maddeler canlının ölümüne sebep olurlar. Yani mîdenin varlığı gibi bağırsakların varlığı da yada bu işlemi yapacak benzer organların var olması da tesâdüfle açıklanması imkânsız durumlardır.    

 -15- SİNDİRİM SİSTEMİ - KAN DOLAŞIMI =  

             Tesâdüfen var olduğu varsayılan bu canlı ne çok da mârifete sâhip olmuş tesâdüfen , bu imkânsız bir durum. Üstelik bu işleri yapması için gereken pek çok engeli aşarak bu işi yapmış. Meselâ gıdâyı sindirdikten sonra onu tüm hücrelerine öğretti , nasıl enerjiye çevireceklerini tüm hücreler öğrenmiş , nasıl olmuşsa. Ayrıca sindirilen gıdâyı , enerjiye çevirmeyi öğrenmiş olan hücrelerine , bedeninin tüm organlarına , bu işlenmiş ve ayıklanmış , bünyenin enerjiye çevirebileceği kıvamda ve özellikteki gıdâ özünü iletmeyi de başarmış. Bunu yapmak için vucûdumuz kan dolaşımı sistemini kullanır. Tesâdüfen var olan bu canlı nasıl olmuşsa çağdaş bilim ve teknolojiyi aşan bir beceri ile öğrendiklerini , gene çağdaş bilim ve teknolojiyi aşan bir beceriyle uygulamaya da koymuş. Bu durumda sormak lâzım Allahsızlara , siz gerçekten deli yada zır deli olmadığınıza emin misiniz. Siz tesâdüfen var olduğunu iddia ettiğiniz bir hücreden mi bahsediyorsunuz bundan emin misiniz. Yoksa siz tesâdüfen var olan bir canlıdan değil de TANRIDAN MI SÖZ EDİYORSUNUZ. Çünkü siz insanlar topunuzun birlikte tüm bilimsel ve teknolojik imkânlarınızla yapamadığınız , insan üstü bir oluşumdan bahsediyorsunuz. Aslında siz TANRIDAN BAHSEDİYORSUNUZ. Aslında SİZ TESÂDÜF ADINI VERSENİZ DE , CANLIYI VAR EDEN KUVVETİN İNSAN ÜSTÜ BİR KUVVET OLDUĞUNU BİLİYORSUNUZ VE SİZ ASLINDA TANRININ ADINI DEĞİŞTİRİP , TANRI KELİMESİ YERİNE TESÂDÜF KELİMESİNİ KULLANIYORSUNUZ. Durum bundan ibârettir.  

-16- SİNDİRİM SİSTEMİ – TERLEMEK , İŞEMEK VE SIÇMAK =  

              Bu olağan üstü , tamâmı birer mûcize olan kâbiliyetlerden , her hangi biri var olmasa , tesâdüfen var olduğu var sayılan ilk canlı aslâ varlığını sürdüremez. Bunlarla birlikte , sindirilen gıdânın bünyeye yararlı kısımlarının bünyeye katılmasından sonra , vucudun içinde kalan , yararlanılamayan yada zararlı artık maddeler vucuttan dışarı atılmalıdır. Bunun için sindirimin son aşaması olan TERLEME , İŞEME ve SIÇMA işini yapmak gerekir. Eğer canlı bu işleri yapmazsa , yaşamını sürdüremez ve ölür. Bu tesâdüf ne akıllıdır ki bunca mûcize zarûrî varlık ve kâbiliyete , tesâdüfen atık atma kâbiliyeti de eklemiş. Elbette bunu yapan tesâdüf olamaz. Sindirimi ve ardından TERLEME , İŞEME ve SIÇMAYI var eden yüce tanrıdır ve elbette , hayâtı ve tüm canlıları da var eden O’dur.    

-17- ÇOĞALMA =  

               Ama canlılar çoğalırlar dermisiniz. Ama canlılar mevcut hâlleriyle çoğalıyorlar. Tesâdüfen var olan bir canlı ne sebeple çoğalmaya ihtiyaç hissedebilir. Varsa , hayâtını yaşar ve ölür. İş biter. Canlılık biter. Hal bu ki bildiğimiz canlılar çoğalırlar. Öyleyse çoğalmak isteğinin varlığı da tesâdüfle açıklanması imkânsız bir olgudur. Çoğalma isteğinin olduğu durumu var sayarsak , tesâdüfen oluşan bir varsayımsal canlı bir süre sonra yalnızlıktan sıkılmış olsa , kendi gibi biri olsa diye düşünse , üstelik düşünüyor da , yada hissetse , ne yapabilir. Kendi kendine , şu çok süper beyinli , çağdaş bilimlerle yapamadığınız bir büyük devrim sürecine girer.  
                Bir şeyi düşünmüş ve birden , buldum düşünüyorum öyleyse varım der meselâ. Ama bu kayıtlara geçmez , insanlar onu bir edebiyatçıya mal ederler. Büyük düşünürümüz kendi varlığını fark ettikten daha sonra yalnız olduğunu fark eder , bu da kayıtlara geçmez , tek başına hikâyesi başkasına mal edilir. Sonra canının varlığını ve başkalarının canlı olmadığını fark eder , hayât ,  hayâtı fark etmiştir , bu onun için bir devrimdir. Kâinâtın en büyük devrimleri onunla başlar. Büyük düşünürün canı sıkılır , bir canlı daha olsaydı diye düşünür. Arayış sonuçsuzdur , o tek başınadır. Öyleyse çözümü ben bulmalıyım der , ne olmalı derken , buldum üremeliyim mi der. Bu büyük devrim olur. Çağdaş şarlatanların tüm bilimleri ile yapamadıklarını yapıp çoğalmayı mı bulur. Nasıl ?!.... Bir ikincisinin , kendisinin yanında tesâdüfen var olması sonsuza kadar  imkânsız da bir bile olmayan ve tesâdüfen çoğalma kâbiliyetinin de sonsuza kadar imkânsızda bir ihtimalle bile var olması imkânsız olan bu var sayımsal canlının çoğalma kâbiliyetini kendisinin oluşturması da sonsuza kadar imkânsız içinde bir ihtimâl bile değildir.
                 Aslında , hayâtın tesâdüfen var olduğu iddiâsının sâhibi olan dinsizlik , tek başına , bu , tesâdüfen çoğalmanın var olmasının imkânsızlığı karşısında bile çöker , yok olur gider. Tesâdüfen çoğalmanın var olduğunu iddia eden delilikle bile târif edilmesi mümkün olmayan bir sapkınlık içindedirler. Aslında onlar sâdece şeytana aldanmış sapıklardır. Herkese hidâyet = gerçeğe ulaşma dilerim.  
                 Öyleyse tesâdüfen var olduğu var sayılan varsayımsal bir canlının , tesâdüfen çoğalma kâbiliyetine sâhip olmasının imkânsızlığı delildir ki , hayâtı var eden yüce bir irâdedir ve o yüce irâde yüce tanrıdır. O kendisinden başka tanrı olmayan tek tanrıdır.  Var edişi ve yaşatması sebebiyle övğüye lâyık olan odur. Eğer itirazları dinmeyen inatçılar varsa , canlılarda evrimci sapıkların iddiâ ettikleri türden , basit değişimlerin olmasının , o sapıkların da bildiği gibi en az milyon yıllar gibi uzun süreler gerektiğine bakarak , varsayımsal , tesâdüfen var olan bir canlının , çoğalma kâbiliyeti gibi değişimden başka bir özelliği , keşifsel bir özellik elde etmesinin imkânsız olduğunu bilirler. Bu durumda varsayımsal canlı , milyarlarca yıllık ömre sâhip olsa bile çoğalma kâbiliyeti elde edemez. Milyarlarca yıl yaşayan bir canlı , tesâdüfen var olmuşsa bunun örneğine çok rastlanır bir şey olması ve her yer onlarla dolu olması gerekirdi. Eğer varsa bir tek örnek getirsinler.  
                  Hayır , onlar isbat peşinde değil , bencilliklerinin peşinde olan kişilerdir. Tesâdüfen var olduğu var sayılan bir canlının varlığının imkânsızlığı kadar büyük bir imkânsızlık , varsayımsal canlının ömrünün çok uzun olmasıdır. Öyleyse , hiç şüphesiz , tesâdüfen çoğalma var olamaz.  BÖYLECE , ÇOĞALMA , YÜCE TANRININ VAR EDİŞİNDEN BAŞKA BİR SEBEPLE CANLILIĞIN VAR OLAMAYACAĞININ DELİLİDİR. Böylece , çoğalma , yüce tanrının varlığına tanıktır.

-18- CİNSELLİK =   

                 Çoğalmanın bildiğimiz en büyük sebeplerinden biri. Şu mutluluk kaynağımız cinsellik , bir eşe sahip olana çok mutluluk , sahip olmayana çok mutluluk veren , varlığını hissetmekle bile sevinçler yaşatan cinsellik. Nasıl olurda Cinsellik var olabilir. Tesâdüfen var olması imkânsız olan canlı türü nasıl olurda üremeye ihtiyacı olduğunu fark eder. Nasıl olurda üremeye ihtiyâcı olduğunu fark ederek , üremesi için bir eşe gerek olduğunu düşünebilir. Eşe ihtiyacı olduğunu fark etse bile nasıl olurda bir eşe sahip olabilir. Hiçbir varlık önceden oluşmuş bir pilanın gereği olarak eş sahibi olmasının dışında bir eşe sahip olmayı becemez. Eşler olması için türünden birilerinden , doğuran , bölünen yada yumurtlayan birilerinden yeni birisi var olmalıdır. Hiçbir tesadüfi varlık , bölünmeyi beceremez , bölünmek ölüm olur ancak. Yada herhangi bir tesâdüfi canlı asla yumurtlama kâbiliyetine sâhip olamaz. Tesâdüf aslâ bir çoğalma türü keşfederek onu tesâdüfen var olan canlıda var edemez. Tesâdüf , tesâdüfen var olan canlıda Meselâ doğurma kâbiliyeti de var edemez.  Doğurmak ve sâire çoğalmalar için dişi ve erkek olmalı.  İlk canlı  varlıkta ne dişilik ne de erkeklik olamaz , çünkü tesâdüfen var olmak ve tesâdüfen canlı  olmak varsayımı , aslâ tesâdüfen , gerekli bir oluşumu yapabilecek bir kâbiliyeti de berâberinde var edemez.  
                   Zâten baştan mümkün olmayan şeye imkansız var oluşa , imkansız canlı oluşa , imkânsız bir gerekliliği çoğalmayı ve cinselliği de ek bir var ediş olarak ekleyemez tesâdüf. Cinsellik , cinsel farklılık , cinsel farklılığın organları , doğum için rahim , yumurtalık ve bunlarda uygun yavru gelişim ortamı , bunlarda uygun giriş ve çıkış konumları , yeni canlının oluşumu için canlı oluşumunun mümkün olmasına sebep olacak bir var oluş süreci , dişi ve erkek dölleri ve bunların uyumu , aynı programa sâhip olmaları ve sâire gerekir. Bunu uzmanları çok teferruatlandırabilirler.  
                    En basit bir şey gibi görünen yavru beslenmesi için gereken doğal besinin annelerde var olması ve bebeğe uygun olması ve bebeğin yararlanacağı tarzda bir organla , meme ile ona sunulması her biri mûcize pek çok oluşum gerekir.  
                    En basit canlıda bile canlının var oluş programı olan genetik yapıları tesâdüfen var olması imkânsız hassasiyet ve karışıklıktadır.  
                    Üstelik cinsellik öyle bir hârika ki , ihtiyaç için tesâdüfen oluşamayacak kadar çok güzellikler bulundurur. Karşı cinsin çekiciliği ve karşı cinsi sevmek de buna dâhildir. Tesâdüf asla gerekli olanı mutluluklarla donatamaz. Ama cinsellik mutluluklarla donatılıdır. Karşı cinsi görmek bile buna dâhildir. Cinsel ilişki ise en büyük mutluluk kaynaklarındandır. Tesâdüf nasıl bunları var edebilir. Elbette imkânsızdır. Eğer var olması imkânsız olan , tesâdüfen var oluş gerçekleşse ve tesâdüfen var olması imkânsız olan canlılık var olmuş olsa , cinsellik ve çoğalma tesâdüfen var olamaz. Zîrâ cinsellik ve çoğalma olağan üstü bir olaydır , mûcizedir.
                    Henüz tesâdüfen böyle bir oluşum olması bir yana , akıl , bilgi , güç sahibi insan türü bile , iradeli olarak , canlı olmayan nesnelerden bir tek canlı türü var edememiştir. Yüce Allâhın yaratışına saygısız bâzı insanlar , şeytanların emriyle , insanların ve hayvanların ve bitkilerin yaratılış programı olan genetikleri ile oynayarak değişik canlıların oluşumuna sebep olmaları ise bir var ediş değil , var olanı bozmaktır. Bu sebeple hatırlatmalı ki , genetik değişiklikler yapılmış olan canlıların gıda olarak kullanılmasının kısırlığa sebep olduğunun tesbit edildiği bir deney de yapıldı. Buna göre eğer genetiği değiştirilmiş organizma (GDO) yerse insanlar , gelecekte nesilleri kesilecek ve üremeyerek yok olacaklardır.  

-19- ŞEHVET = ARZU = İŞTAH =   

                  Sonsuz kere imkânsız içinde bir ihtimâl olan tesâdüfen var olduğu var sayılan  , tesâdüfen canlı olan , tesâdüfen cinsellik ve çoğalma kâbiliyeti olan bir canlıda şehvet , iştah arzu nasıl var olabilir. Tesâdüf , kendisine gereken nesneleri gereken kişiler için , gerekli bir tarzda , hiçbir zaman var edemezken , şehveti de var edemez. Şehvet yüce Allâhın canlılık için var ettiği en büyük nîmetlerden birdir. Mutluluk kaynağı olduğu gibi , çoğalmanın ve yaşamı sürdürmenin de gereğidir. Eğer tesâdüfen var olduğu var sayılan ve tesâdüfen cinsellik ve çoğalma kâbiliyeti var olan bir canlı var olmuş olsa , eğer arzu ,  istek , şehvet , iştah var olmasa , yemez ve içmez , cinselliği kullanmaz , sonuçta tek kalır , çoğalmaz , yaşamını da sürdürmez ve ölürdü. Hal bu ki canlılar böyle değiller , gözleyerek anlayabildiğimiz her canlıda iştahla yeme ve içme , şehvetle birleşerek çoğalma görürüz. Üstelik bu iştahın karşılığı olarak , yenilen yiyeceklerle , sağlıklı ferdî yaşam ve bu şehvetin karşılığı olarak çoğalarak türünü sürdürme ile , toplumsal ve evrensel yaşam sürer gider. Üstelik bunlar bize mutluluk dolu olarak sunulur.  
                   TESÂDÜF MÜ ! O DA KİM !...  
                 Yok’a bel bağlayan ve mutlak varlık olan yüce Allâhı göremeyen kör gönüllerin açılmasını dilerim. Var olduğunuz için , canlı olduğunuz için , şehvete sâhip olduğunuz için yüce Allâha şükredin , ona itaat edin  , nankörlük , kâfirlik ederek haramı tatmayın. Ben Allâhın kuluyum , yüce Allâhın rahmetiyim ,  sizi ona çağırıyorum , isteseniz de , istemeseniz de ona döneceksiniz. Gelin ve ona teslim olun , sâhibi olduğu varlığınızı , şükürle , gönülden , isteyerek , arzuyla ona teslim edin yâni müslüman olun. Onun nîmetlerine lâyık bir şükürle şükredemeseniz dâhi şükretmeye gayret edin. Çünkü =
                   YÜCE ALLÂHIN NÎMETLERİNİ SAYMAKLA TÜKETEMEZSİNİZ.
                   Öyleyse ona itaat edin , onu dâvâ edinin. O’na aykırı olana çağırdığı halde O’ndan başkasına itaat etmeyin , O’nun dâvâ edinmemizi emrettiği O’ndan başkasını  ve O’nun dâvâ edinmemizi emrettiği O’nun dini İslâmdan başkasını dâvâ etmeyin. Öyle yapanlar , yüce Allâhın nîmetlerine nankörlük edenlerdirler yâni kâfirlerdirler. Öyleyse yanlışlarınızdan  tevbe edin  , Ona dönün ey Allâhın köleleri. 

Âyet  =  “…ve (Gerçeğe) İletme’ye uyan Sağ Olsun”  (Kuran – 20  Tâhâ sûresi , Âyet 47)
Âyet  =  “Övgü , Evrenlerin türeteni (yetiştireni - Rabbi) Allah içindir”  (Kuran – 1 Fatiha sûresi , Âyet 1)
Yazar = Ali kenan Aydın   
Konunun ilk oluşturulma tarihi = 24 ‎Aralık ‎2013 ‎Salı, ‏‎16:08:52





Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

İSLAMDA ; KURAN VE HADİSDE EVRENSEL ŞUUR – 15- GÖKLER VE YER VE ONLARDAKİLER – CEHENNEM VE HER ŞEY

      İSLAMDA ; KURAN VE HADİSDE EVRENSEL ŞUUR – 15- GÖKLER VE YER VE ONLARDAKİLER – CEHENNEM VE HER ŞEY.   BEN ALLÂHIN KULUYUM. A...