İslâm’da = Kur’ân’da ve Hadisde uzayda hayat ve
uzaylılar -2- Uzayda akıllı canlılar – insanlar – Müslüman uzaylılar
BEN ALLÂHIN KULUYUM.
Atılmış şeytandan Allâha sığınırım.
Rahmeti Her Şeyi Kapsayan , Çok Rahmet Eden Allâhın
adıyla.
(Kuran
- 1 Fâtiha sûresi , Âyet 1)
“Övgü ,
Evrenlerin türeteni (yetiştireni) Allah içindir”.
Selâm (esenlik-sağ etme) yüce Allâhın rasûlu Muhammedin üzerine
olsun ve yüce Allâhın rahmeti ve O’nun bereketleri.
RESİM
– 1 –
Hadislerde , yecüc ve mecüc denilen
canlıların fil hortumu gibi bir hortumu olduğu bildirilmiş. Bu resimdeki kısa
hortumlu bir canlı. FOSİL olabilir.Güney Amerika kıtasındadır. 100 (yüz)
kilometreden büyük bir başı var. Yecüc ve mecüc ile insanların karşılaşacağı ,
dünyâyı işğal edecekleri bildirilen hadislerde bildirilen büyüklükleri bu kadar
büyük değil.
RESİM
– 2 -
Uzayda
hayat varmı konusu son
yüzyılın insanlarının en çok merak ettikleri konulardan biridir. İslamın bu konuda ne bildirdiği Kur’ân
ve hadislerdeki apaçık delillere
rağmen tartışma konusu
olmuş , bu konuda ihtilaf edilmiş. Hiç şüphesiz Kur’ân
ve hadislerle bildirilen gerçek uzayda hayâtın var olduğudur. İki âyetle açıkça bildirildiği gibi uzayda
, dünyâda olan canlı türlerini kapsayan bir kelimeyle bildirilen , dâbbe (kımıldayan) denilen canlı türleri
vardır. Bu konuyu
açıklayan “Kur’ân’da uzayda hayat” adlı konusunun birinci bölümünde buna
dâir bilgi edinebilirsiniz. O konuda delil olan iki ayet ve bir hadis sundum. O
iki ayet ve hadis şunlardır:
1- Kur’ân’ın
16’ncı sûresi olan
nahl sûresinin 49’uncu âyeti :
“ve Allâh’a secde eder ne (var) göklerde ve ne (var)
yer(yüzün)de dâbbeden (kımıldayandan,
canlıdan) ve melekler ve onlar büyüklenmezler ”.
2- Kur’ân’ın
42’nci sûresi olan Şûrâ sûresinin
29’uncu âyeti.
“ve o’nun (Allâh’ın) âyetlerinden (belirtilerinden) , yaratılış (tarz)ı gökler ve yer(yüzünü)n ve ne yaydı o ikisinde dâbbeden (kımıldayandan, canlıdan) ve o (onların) toplanmalarına dilediğinde Kadîr (çok iyi ölçüler koyan)
”.
-3- hadis.
“Bilim süreyyâ’da
(Ülker takım yıldızları’nda)
olsa, onunla birbirine kavuşur Fars oğullarından (Îranlılardan) adamlar”.
Hadîsin kaynağı:
1-
Ahmed bin hanbelin müsnedi, (2 (297-420-422-469)). ( Ahmed bin hanbel 2
(417)).
Hadisdeki
“bilim” kelimesi yerine “îmân” kelimesi kullanılan aynı hadîs’in diğer
bir naklinin kaynağı :
2-
Tirmizî , tefsîr bölümünde 47 (3), 62 (1), menkıbeler 70).
Hadisdeki
“birbirine kavuşur”
kelimesi yerine “elbet ona kavuşur”
kelimesi kullanılan diğer
bir naklinin kaynağı :
3-
Buhârî, tefsîr bölümü 62 (1).
4-
Müslim , sahâbenin fazîletleri bölümü 231.
Bu
konunun anlaşılması için öncelikle bilinmesi
gereken , Âlemîn = Âlemler kelimesinin anlamıdır.
ÂLEMÎN NEDİR:
Kuranda
Âlemîn kelimesini tarif eden ayetler var.
26 şuara 23’üncü ayette mel’ûn firavun , (selam ona) Mûsâya soruyor ;
26 şuara 23’üncü ayette mel’ûn firavun , (selam ona) Mûsâya soruyor ;
“Dedi firavun ve ne türeteni (yetiştireni - rabbi) EVRENLERİN (ÂLEMİNİN)”.
cevap 1 = (26 şuara 24) =
“Dedi türeteni (yetiştireni - rabbi) GÖKLER VE YER(YÜZÜN)ÜN VE NE (VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN oldunuz ise yakînen
bilenler”.
cevap 2 = (26 şuara 26) =
“Dedi türeteniniz (SİZİN) (yetiştireniniz - rabbiniz) ve türeteni (yetiştireni - rabbi) BABALARINIZIN İLKLERİNİN”
cevap 3 = (26 şuara 28) =
cevap 3 = (26 şuara 28) =
“Dedi türeteni (yetiştireni - rabbi) DOĞU VE BATININ VE NE
(VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN , oldunuz ise
aklediyorsunuz”.
öyleyse EVRENLER (ÂLEMÎN)” şu anlamdadır =
1 - GÖKLER VE YER(YÜZÜ) VE NE (VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN (mekansal ; yükseklik ve alçaklık)
2 – SİZ Şimdikiler ve BABALARINIZIN İLKLERİ ilk var olanlar (zamansal ; şimdi ve geçmiş)
3- DOĞU VE BATININ VE NE (VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN ( yüzeysel ; enlilik)
Yâni Kur’ân’da bahsedilen ÂLEMÎN kelimesi çok boyutlu olarak EVREN ile ilgili bir kelimedir.
Âlemîn en az bunlardır ve bunlar içinde Dünya okyanusa nisbetle bir damla su kadar yer tutmaz. Âlemîn dünyadır iddiası olanlar bir toz zerresinin Dünyâ olduğunu iddia etmekten bile daha beter bir küçültme yapmaktadırlar.
Kurân’da Âlemîn hakkındakiler bunlardan ibaret değil. Konuyu çok uzatabilecek bir tartışmaya sebep verebilir , açıklanması zor bir konu olduğu için devamından bahsetmiyorum.
öyleyse EVRENLER (ÂLEMÎN)” şu anlamdadır =
1 - GÖKLER VE YER(YÜZÜ) VE NE (VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN (mekansal ; yükseklik ve alçaklık)
2 – SİZ Şimdikiler ve BABALARINIZIN İLKLERİ ilk var olanlar (zamansal ; şimdi ve geçmiş)
3- DOĞU VE BATININ VE NE (VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN ( yüzeysel ; enlilik)
Yâni Kur’ân’da bahsedilen ÂLEMÎN kelimesi çok boyutlu olarak EVREN ile ilgili bir kelimedir.
Âlemîn en az bunlardır ve bunlar içinde Dünya okyanusa nisbetle bir damla su kadar yer tutmaz. Âlemîn dünyadır iddiası olanlar bir toz zerresinin Dünyâ olduğunu iddia etmekten bile daha beter bir küçültme yapmaktadırlar.
Kurân’da Âlemîn hakkındakiler bunlardan ibaret değil. Konuyu çok uzatabilecek bir tartışmaya sebep verebilir , açıklanması zor bir konu olduğu için devamından bahsetmiyorum.
Kur’ân’da
uzayda akıllı canlıların varlığını bildiren âyetler.
(Kur’ân – sûre 25 , Furkân sûresi –
âyet 1) “Mübârek
oldu (o) ki inici etti (gerçeği , yanlışı) Farkettireni (Furkân’ı) kuluna , olur diye evrenlere bir uyarıcı”.
(Kur’ân
– sûre 6 , En’âm sûresi – âyet 90) “(İşte) onlar (onlar) ki
(gerçeğe) iletti Allâh , böylece (gerçeğe) iletenine onların aynı şekilde uy , de , değil istiyorum (istemiyorum) sizden üzerine onun bir ücret , o (Kur’ân) ancak hatırlatmadır evrenler için”.
(Kur’ân
– sûre 12 , Yûsuf sûresi – âyet 104) “Ve ne istiyorsun (istemiyorsun) onlardan , üzerine onun
, her hangi bir ücretten (bir şey) , o ancak bir
hatırlatma evrenler
için”.
Furkân Kur’ân’ın niteliklerinden
bir niteliktir. Bu kelime Kur’ân’da 7 adeddir. 7 aded olması ile evrenlerin Kurandaki
tariflerinden bir tarifte “GÖKLER VE YER(YÜZÜ) VE NE (VARSA) ARASINDA O İKİSİNİN” cümlesiyle tarifinden anlaşıldığı gibi uzay ve ondakiler
evrenlerdir. Kuranın bildirmesi
ile bildiğimiz gökler 7 kattır. Bu ilişki
de Kurân’ın matematik mucize yapısına işaret etmekle birlikte , Furkân kelimesinin gök
katları adedince
olması , bu ayetle ilgilendirilince Furkân’ın gök katlarının 7
adedinin hepsine gönderildiğine
işaret
olur.
Furkan , iyiyi , kötüyü , doğruyu, gerçeği , yanlışı ayırd ettiren , farkettiren anlamındadır.
Furkân , Kur’ân’da ;
1- Salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammede
indirildiği bildirilir ve Kur’ân
hakkında nitelik
, vasıf olarak
kullanılır. (2-bakara 185) (3 âli imrân 4) (25 furkân 1).
Ayrıca yevmel furkân (gerçek ve
yanlışı ayırd ettiriren gün) Olarak kullanılır. (8 enfâl 41).
Ayrıca mü’minlere Furkan
(gerçeği , yanlışı ayırd ettiren , fark ettiren) va’dedilir. (8 enfâl 29)
Böylece salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammed ve ümmeti hakkında 5 âyette geçer, bunlardan biri
selam onlara yüce Allâh’ın
elçileri Mûsa ve Hârun
ve Îsâ hakkında ortak kullanılır.
2- Salât ve selâm onlara Mûsâ ve Hâruna indirildiği
bildirilir. (2 bakara 53) (3 âli imrân 4) (21 enbiyâ 48).
Böylece 3 âyette selam onlara yüce Allâh’ın elçileri Mûsâ ve Hârûn hakkında kullanılır , bunlardan biri salat ve selam ona yüce Allâh’ın elçisi Muhammed hakkında ortak kullanılır.
Sonuç : Furkân kelimesi Kur’ân’da 3 peygamber
hakkında kullanılır.
1-
Salât ve selâm ona yüce Allâh’ın
elçisi Muhammed.
2-
Selâm onlara yüce Allâh’ın elçileri
Mûsa
ve Hârun.
3- Ayrıca 3 âli imrân 4 numaralı âyette İncîlin de anılması
sebebiyle
selam ona yüce Allâh’ın elçisi Îsâ
bu peygamberlere dâhil olabilir.
Furkân evrenlere ,yâni 7 kat gökler ve yer ve o ikisi arasında ne varsa
onlara uyarıcı olsun
diye yüce Allâh’ın
kuluna , yâni Muhammede indirildi.
Öyleyse 7 kat gökler ve yer ve o ikisi arasında ne varsa onlarda , yâni evrenlerde uyarılması gereken akıllı
canlılar var. Eğer
evrenlerde uyarılması gereken canlılar olmasa idi Furkân’ın onlara uyarılmaları için
indirilmesi anlamsız , saçma olurdu.
Uzayda hayatın varlığını isbat
eden yazıma da delil
olan hadis bu konuya da delildir. Uzayda akıllı canlıların
varlığına bu hadis delildir. İşte
o hadis:
“Bilim (Başka
bir hadisde
îmân denir) Süreyyâ’da (Ülker takım yıldızları’nda) olsa, onunla
birbirine kavuşur Fars oğullarından (Îranlılardan) adamlar”.
Ülker’de Bilim (ilim) yada îmân varsa ,
hiç şüphesiz orada akıllı canlılar
vardır.
Kur’ân’da Furkân kelimesinin , bahsettiğim 3 peygamber hakkında
kullanılmış olmasının da özel bir anlamı var anlaşılan. Anlaşılan bu peygamberler dünya dışındaki bu canlılara da peygamber olmuşlar. Buna
dair hadisler de var . Aşağıda yazılı. Öyleyse Furkân
evrensel iletişim gücü ile
ilgili bir özellik olabilir. Bu hadisin , hadislerin , kitaplarından kaynağını bulamadım. Kaynağı nakledilmeyen bu hadisi (Berakât
yayınevinin , “Altıparmak Peygamberler Târihi” adlı kitaptan , “Mîraçtan
sonra zuhur eden vakıalar” başlıklı bölümden alarak , açıklamalar ekleyerek aşağıda yazdım.
Ayrıca aynı kitapta birinci
ğöğe
çıkmadan
önceki
gökte Dünyâ göğünde
(aşağı gökte)
Mi’râc’ın başlangıcında gördüklerini anlatarak
salat ve selâm ona yüce Allâh’ın
elçisi şöyle diyor:
1 – Uzayda deniz ve içinde her çeşit canlı
“Bir deryâya
(denize) eriştim denizde ve
karada ne kadar hayvan var ise o deryâda (denizde) mevcût idi (vardı). (o deniz) muallakta (asılı olarak havada) duruyor ve bir
damla damlamıyordu”.
(Ayrıca birinci kat göğe kadar olan bölümün ,
yıldızların
tümünün içinde bulunduğu dünya göğü (alt gök) olduğu ,
birinci göğün
dolayısıyla 7 göğün ,
bu göğün üzerinde
olduğu bu hadisin devamından anlaşılıyor.).
Açıklama :
Anlaşılan bu
hadiste bildirilen canlılar insan ve cin türü ileri akıl seviyesinde olmayan
hayvan türü canlılardır. Âyetler ve hadislerle bildirildiği gibi hayvanların da aklı vardır. Ancak asıl konu
edindiğimiz , insanların akıl seviyesine benzer akıllı canlılardır. Aşağıdaki konular bu tür ileri akıl seviyesindeki canlılara dâirdir.
2 - Ye’cûc ve Me’cûc.
Alıntı :
Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem)
buyurdu ki,
“Cebrâîl aleyhisselam
beni Ye’cûc ve Me’cûc tâifesine iletti. Onları îmâna ve Allâh’u teâlâya
ibâdete da’vet ettim”.
Açıklama;
Hakkında pek çok hadis olan Ye’cûc ve Me’cûc’un mi’râc konusunda olması göklere yapılan yolculuk
sebebiyle , uzayda olması muhtemel canlılar olarak düşünülmesi mümkün. Öyle anlaşılıyor. Ye’cûc ve me’cûc’un dünyâda olması
da mümkün olabilir.
ÖNEMLİ NOT = (Bu konunun tamamlanmasından yayınlayışımdan sonra , Dünyâda yecüc mecüc ile insan temâsı
gerçekleşti , temas kurulan bu canlılar
yeraltına hapsedilmiş canlılar , fakat bu canlı türünün de insan türünün de
uzayda bulunması gibi , uzayda bulunanları da olması mümkün. Anlaşılan bu
hadisde bahsedilen uzaydaki Yecüc Mecüc ırkıdır.)
Zülkarneynin onları hapsettiği ile ilgili âyet ve hadisler
var. Zülkarneynin onları dünyada bir yerde hapsetmiş olması mümkün olsada buna dâirde kesin bir bilgim yok. Uzayda
olması muhtemel akıllı canlılara
bunlar örnektir. Öyleyse Ye’cûc ve Me’cûc ile ilgili tüm âyetler ve hadisler
uzayda hayat konusuyla ilgili olarak incelenmelidir. Bu kavmin akıllı canlılar oldukları fakat
insan olmadıkları bildirilmiştir.
3 - İnsan seviyesinde akıllı canlılar
Alıntı: Salat ve selâm Ona yüce
Allâh’ın rasûlü Muhammed Mîraçta dünyâ göğünde gördüklerini anlatmaya devâm
ederek dedi ki ;
“Sonra beni bir şehre ilettiler ki , biri meşrıkta (doğuda) , diğeri meğribde (batıda) idi. Bu
şehirlerin her birinin iki bin kapısı var idi. İki kapısının uzaklığı bir fersah idi”.
(bir
fersah yaklaşık 5 kilometre).
Açıklama;
2000 kapı var ve her kapı arasındaki uzaklık 5 kilometre
. Öyleyse bu şehirlerin çevresi 2000
x 5 = 10 000 kilo metre. Eğer bu şehirler dairesel şekilde iseler. 10 000 bölü 3,14 = 3 184 , 713 . Yani eğer
bu şehirler dâiresel
şekilde iseler genişlikleri 3 bin 184 kilo metre olur. Bu kadar büyük bir şehir dünyada yok, bilinen tarihte
de yok. Öyleyse bu şehirler dünya dışında , uzayda olan şehirler.
Ev
durumu hesabı;
3 184 000 metrelik çapı olan bu şehrin yarı çapı 1
592 000 metre , alanı 1592 000 x
1 592 000 x 3, 14 = 7 958 216 000 000 metre kare ortalama 2000 metre kare alana
bir ev olsa 7 958 216 000 000 bölü 2000 = 3 979 108 ev yapılabilir. Aşağıdaki hesaba göre 44 milyar 160
milyon olan nüfusa göre; 44 160 000 000 bölü 3 979 108 = 11 097 kişi bir evde
yaşamak zorunda olacaktır. Öyleyse bu canlıların evleri çok katlı olmak zorundadır . Bir ailede 6 kişi olsa bir
evde (11 097 bölü 6 =) 1849 daire olmak
zorundadır. Bu türde bir ev ileri teknoloji gerektiren gökdelen türü ev olmak
zorundadır. Bu tür bir yerleşimin mümkün olması , dünyanın genişliği ile hesaplanırsa , dünya nüfûsu arttıkça dünyanın insanlar için yeterli olmayacağı endişesine gerek olmadığı , gelişen teknoloji ile uygun çözümlerin bulunabileceği anlaşılır.
- 1 - UZAYDA MÜSLÜMANLAR , MUHAMMED ÜMMETİ
VAR
- 2- UZAYDA, ÂD KAVMİNDEN SÂLİH PEYGAMBERİN
ÜMMETİ OLUP SOLNRADAN MUHAMMED ÜMMETİ OLAN MÜSLÜMANLAR VAR.
A) Âd kavminin mü’minleri.
UZAYDA ÂD KAVMİNDEN SÂLİH PEYGAMBERİN ÜMMETİ
Alıntı :
“Meşrıkta (doğuda) olan şehrin
halkı Âd kavminin mü’minlerinden idi . Sâlih aleyhisselâma îmân getirmişler idi. İbrânî dili konuşurlardı”.
Açıklama ;
Öyleyse Kur’ân ve hadislerde bahsedilen Âd kavmi ile ilgili tüm bilgiler uzayda hayat
konusuyla ilgili olarak incelenmelidir. Bu kavmin akıllı canlılar oldukları , islamı
kendilerine tebliğ eden peygamberleri olduğu , cennete çağırıldıkları ve cehennemle uyarıldıkları âyet
ve hadislerle bildirilmiştir.
Selam
ona Sâlih
peygambere îmân etmiş olmalarına gelince. Âd kavmine pek çok peygamber gönderilmiş , sonunda selam ona Hûd
peygamber gönderilmiş ve Kur’ân’da
Hûdun
kavmi olarak târif edilmişler. Hûd’a îmân etmedikleri için helak edildiler.
Ardından Semûd kavmine Sâlih peygamber gönderildi. Âd kavminden olan mü’minler ise helak edilmediler. Bu
hadiste bildirilen Âd kavminden kurtulan
mü’minlerin Semûd kavminin peygamberi Sâlih’e
de îmân ettikleridir.
B)
Alıntı :
“Mağribde (batıda)
olan şehir ise süryânî lisâniyle konuşurlardı”.
2- devam
Alıntı :
“Her kapıda on bin kişi silâhıyla beklerdi. Her
ay bu on bin kişi gider başka on bin kişi gelirdi. Kıyâmete kadar böyle olup , bir gelene bir daha nöbet gelmez”.
Açıklama :
Tahmînî bir hesap ;
2000 kapı , her kapıda 10 000 asker. 2000 x 10 000 =
20 000 000 (20 milyon asker). Peygamberimizin yaşadığı çağda insanların toplamı bile ancak bu kadar olabilir. Öyleyse 20 milyon askeri olan iki
şehrin dünyâda olması imkansız. Aradan geçen 1400 küsür yılda insanların nüfûsu en az 1000 kat artmış olmalı. Buna rağmen , yeryüzünde 20 milyonlu askeri olan hiç bir ülke yok. Onların sayısı da artıyordur.
20 milyon asker çıkaracak bir toplumun nüfûsu asker
sayısının en az 4 katı olmak zorundadır. Öyleyse bu iki şehrin her birinin nüfûsu : (20 000 000 x 4 = 80 000 000
) 80 milyon her ay , her kapı için 10 000
asker çıkaran
topluluğun nüfûsu .
Ümmeti
Muhammed gibi ortalama 65 yıl
yaşıyorsalar ,
20 yaşında asker
oluyorsalar , 65 yaşına kadar
kendilerine nöbet sırası gelmemesi için ; 65 - 19 = 46 yıl başkaları nöbet tutmalıdır. Öyleyse 46 yılın her ayı
için(46 x 12 =) 552 ay için , her kapı için 10 000 asker çıkaracak toplum adedinin 552 katı bir toplum
var olmalıdır . Öyleyse her kapı için 10 000 asker çıkaran toplum adedi (80 000
000) 80 milyonun 552 katı bir toplum olmalıdır. 80 000 000 (80 milyon ) x 552 =
44 160 000 000 (44 milyar 160 milyon) . Yani bu
toplumun nüfûsu 44 milyar civarında olmak zorundadır. Dünyanın şimdiki nüfûsu tahmini olarak 7 milyar civârındadır. Bu iki toplumun
her biri 1400 yıl önce
dünyanın toplam nüfûsunun 6 katı nüfûsa sahip imiş. Aradan
geçen 1400 yılda 1000
(bin) kat artmış olsalar her birinin şimdiki nüfusları (44
160 000 000 x 1000 = 44 160 000 000 000 ) 44 tirilyon 160 milyar olmalıdır.
Bu durumda bu iki şehrin her biri dünya
nüfûsunun ( 44 160 milyar bölü 7 milyar = ) 6 308 (6 bin 3 yüz
8) katı
nüfûsa sahiptirler. BÖYLE DEĞİLSE BİLE ÇOK BÜYÜK BİR NUFUS OLDUĞU , DÜNYADAN
DAHA KALABALIK OLDUKLARI BELLİ OLUR.
Alıntı :
“Onları dine da’vet ettim ve ibâdet ta’lim ettim. Kabul
ettiler. Cümlesi İslâma geldiler. Onlar
bizim kardeşlerimizdir. Onların iyileri , bizim iyilerimizle , onların kötüleri , bizim
kötülerimizle olurlar”.
4 -
Alıntı :
“Sonra beni üç
tâifeye daha ilettiler ki , onlar hâlâ Allâh’u teâlâdan gayri düşman bilmezler (Allâh’ın düşmanlardırlar). Adları (mensek) ,(te’vil) ve (mâiris) dir. Onları dîne da’vet ettim, kabul etmediler. Cümlesi cehennemde olurlar”.
- 3 - UZAYDA, MÛSÂ PEYGAMBERİN ÜMMETİNDEN
OLUP SONRADAN MUHAMMED ÜMMETİ OLAN MÜSLÜMANLAR VAR
UZAYDA MÛSÂ PEYGAMBERİN ÜMMETİ
5 -
Alıntı :
“Hazreti habîbi ekrem
“sallallâhu aleyhi ve sellem” buyurdu ki , Hak teâlâ (Allâh) Mi’râc’dan dönüşte beni Mûsâ aleyhisselâmın kavmine iletti. Onlara selâm verdim. Selâmımı aldılar. Cebrâîl
aleyhisselâm beni onlara tanıttı. Benim âhir zamanda geleceğimi , nübüvvetimi
(peygamberliğimi) ve vasfımı kitablarında görmüşler ve peygamberlerinden işitmişlerdi. Cümlesi koşup yanıma geldiler ve bir
birlerine müjdeler verip etrâfıma toplandılar. Onlara islâmı arz ettim
(sundum). Cümlesi (hepsi) islâmı kabul ettiler ve dediler ki , Hak teâlâ (Allâh) , Mûsâ
aleyhisselâma senin peygamberliğini haber vermiş
idi. Mûsâ aleyhisselâm bize vasiyet etmiş idi. Biz senin gelmeni bekliyorduk ve senin
cemâlini (güzelliğini) görmeye âşık idik. Elhamdu lillâh bu devlete (ni’mete) vâsıl olduk (ulaştık).
Resûlullâh “sallallâhu aleyhi ve sellem”
buyurdu ki, onların arasında bir çok
şeyler müşâhede ettim. Benizleri sarı , elbiseleri yünden idi. Evleri hep aynı yükseklikte ve tek
kat idi. Kabristanları evlerine yakın, mescidleri evlerine uzak ve kapıları açık idi. İçlerinde zengin ve
fakir yok, hepsinin mâlî vaziyeti aynı. Dükkânları açık. Kendileri mescidlerde i’tikâf ederler. Çocukları doğsa ağlarlar. Bir kimse ölse sevinirler.
Onlara süâl ettim (sordum) :
(siz ne din (yaşam biçimi) üzeresiniz?) Dedim. Dediler ki: (Allâhü tâlâya ve meleklerine
ve kitaplarına ve
peygamberlerine îmân ettik. Kazâsına (bize ne uygularsa) râzıyız. Ni’metlerine
şükrederiz , belâlarına sabr ederiz bir birimize düşmanlık etmeyiz. Cümlesinin (hepsinin)
malları aynıdır. Tâ ki kimse diğerine hased etmesin. Hak
teâlânın (Allâh’ın) rızâsını, nefislerimizin hevâsına (isteklerine) tercih
ederiz. Bilmediğimizi öğrenmeye çalışırız ve bildiğimiz ile amel ederiz. Aslâ gıybet etmeyiz. Mâlayânî (boş söz) söylemeyiz. Gündüzleri oruç tutar , geceleri ibâdet ederiz. İbâdetten maksadımız (amacımız) derecâtı âhirettir (âhiret dereceleridir) ve rızâyı rabbul
izzettir (azîz Allâh’ın rızasıdır). Emri
bil ma’rûf (iyiliği emreder) ve nehyi anil münker ederiz (kötüğü bilinenden men ederiz). Her ne gelirse sabrederiz. Dünyâ fakirliğini, âhiret zenginliği için isteriz. Ni’meti fânîyi (geçici ni’meti) , ni’meti bâkî
(kalıcı ni’met) için kabul etmedik. Mûsâ aleyhisselâm bize ne vasiyetler etti
ise ona göre amel ettik. Ömrümüzün sonuna kadar bu hâl üzere olmağa kasd
etmişiz).
Resûl aleyhisselâm buyurdu ki, onlardan
süâl ettim (sordum) :
---------benizleri neden sararmıştır?
---------Allâhu teâlânın korkusundan, dediler.
---------kaftanlarınız niçin hep yündendir?
---------peygamberlerin
elbiseleri böyle olduğu için.
---------evleriniz neden hep aynı boydadır?
---------bâzımız bâzımız üstünde olmak istemeyiz ve rüzgârı ve güneşi bir birimizden men eylemeyiz.
---------kapılarınız niçin hep açıktır?
---------aramızda hâin ve hırsız yoktur.
---------dükkânlarınız niçin açıktır?
---------bir kimseye bir şey lâzım olur ise, alıp, parasını koysun diye açık tutarız.
---------mescidleriniz niçin uzaktır?
---------adımlarımız çok olsun ve sevâbımız ziyâde (çok)
olsun diye.
---------kabristanlarınızı (mezarlıklarınızı) niçin evlerinize
yakın yaptınız?
---------ölümü unutmayalım diye.
---------çocuklarınız olsa ağlarsınız, ölse
gülerseniz, neden?
---------doğan zindana ve habis hâneye gelir. Ölen rabbisine
gider, zindandan kurtulur da ondan.
---------içinizde hiç
hasta görmedim, niçin?
---------hastalık günahlara keffârettir. Biz günah etmeyiz. Faraza (var sayalım)
bir kimse günah işlese, gökten ateş gelip onu
yakar, helâk eder”.
Açıklama :
Dünyâda günah işlenildiğinde gökten gelen ateşle
yakılmak adeti
olan , hiç günah işlemeyenler toplumu olduğuna dâir bir bilgi yok. Öyleyse bu toplum dünya dışında bir yerdedir.
Alıntı :
“Bu süâl (soru) ve cevaplardan sonra dediler ki: (yâ resûlullâh,
bize şerîatı (İslâm Kânûnunu) ta’lîm eyle (öğret) ve bize vasiyyet eyle). Onlara şerîat ta’lîm ettim ve hâllerine uygun
şekilde vasiyyet ettim. (ey kavim! Belâlara sabr edin. Hak teâlâdan (Allâh’dan) korkun. Sabretmeğe ondan yardım isteyin. Hiç bir şey ile övünmeyin. Amelleriniz ile riyâ
etmeyin. Hak (Allâh) celle ve alânın rahmetine i’tikad
edin (inanın). Dâimâ havf (korku)
ve recâ (ümit) üzere olun. Eğer benimle ve Mûsâ aleyhisselâm ile
haşr olmak isterseniz bu
vasiyyetlerimi tutun) dedim. Selâm verip ayrılmak istedim. Dediler ki (yâ resûlullâh, hazretinden iki ricâmız
vardır: Biri :
Düâ buyurun, Hak (Allâh) teâlâ yeryüzünü bizim için kısaltsın. Her sene ka’beyi muazzamayı haccedelim. Zîrâ yerimiz çinden
ötededir. Tayyi mekân (yerin kısaltılması)
olmayınca haccetmek müyesser (kolay) olmaz”.
Açıklama :
Buradaki “çinden ötededir” sözü şüpheli bir anlatımdır ,
ötede olan yerini tarif için ötedeyiz demez , bununla birlikte dünyâda olması ihtimalini, özellikle o
zamanlarda henüz keşfedilmemiş olan , okyanus ada
ülkeleri veyâ Amerika kıtasında
olması ihtimâlini düşündürüyorsa da, aşağıda anılan mi’râca iniş ve çıkışın aynı yerden , kudüsten olması sebebiyle
, bu anlatılanlar sırasında henüz dünyâya dönmemiş olması beklenir. Bu durumda şüphesiz olmamakla birlikte , çinden ötede sözünden uzayda anlamının olması düşünülebilir.
Alıntı :
“İkincisi : Hak (Allâh) teâlâ bizi halkın gözünden örtsün. Halka bizi
göstermesin. Düâ ettim. Hak (Allâh) teâlâ kabul etti. Her sene gelip
haccederler. Hiç kimse onları görmez”.
Açıklama :
Hacca gelmeleri dünyada olmaları ihtimalini düşündürüyor haklı olarak. Ancak mekanın kısaltılması duası ve duanın kabul
edildiğinin bildirilmesi dünya dışından gelmek imkanı bulmaları anlamına da gelebilir. Hakkında fazla bilgimiz olmayan bu kişilerin
gelişmiş uzay
yolculuğuna uygun araçlarının olup olmadığını da bilmiyoruz. Bu durumda görünmez olmaları isteklerinin
yalnızca hacca gelişleri ile ilgili olmasına bakarak , görünmez olmak dileklerinin
insanlardan gizlenmek olması sebebiyle , bulundukları mekanın insanların görme ihtimalinden uzak bir yer olması da uzayda olmaları ihtimaline destek olur. Dünyada
yaşayan ve islama uymuş olup yalnızca hac yolculuklarında görünmeyen bir müslüman topluluk olduğuna dair bir
bilgi de yok. Bilmediğimiz halde bu durumda olan birileri olması ise çok zor. İslama tam olarak uyan ve
sadece hacca gidişleri hakkında bilgi olmayan bir müslüman topluluk var ise , özellikle büyük
okyanus veya amerikada onlardan bu kişiler oldukları konusunda şüphelenebiliriz. Böyle bir tesbit olmadıkça , uzaylı olmaları ihtimal
dahilinde olacaktırlar. Tek
katlı evi olan müslümanlardan oluşan bir medeniyet olsaydı yeryüzünde bu durum çok meşhur olur ve herkes
bilirdi.
Alıntı :
“Buyurdular ki, ondan sonra cinnîlerden çok tâifeye (cemate) uğradım. Bana gelip
selâm verdiler. Selâmlarını aldım. Kelimeyi şehâdeti söylediklerini işittim. Bana dediler ki, (bize dînini (sun) arz
eyle). Cinnîlerden ayrılıp Beyti Mukaddese
(Kudüse) geldim. Burakı bağladığım halkada gördüm……”
Açıklama :
Görüldüğü gibi Rasûlullah dönüşte göğe çıktığı yere geri döndü. Dönüşünden önce anlatılan şeylerin ise dünya dışında gökte , yani uzayda olduğu bellidir.
Başka yere
inmiş olup tekrar Kudüse döndüğüne dair hiç bir bilgim yok. Bu durumda Kudüse gelmesinden önce
anlattıklarının
dünyada olduğunu iddia etmek yanlış olur. Ayrıca göğe çıkış ve iniş için kullanılan aracın , göğe çıktığı yer olan “Mi’râc” adlı asansör olduğu , Mi’râc’ın başlangıcını anlatan , başlangıç hadislerinin içinde var. Ve bu hadiste
göğe çıkış ve
inişin bu Mi’râc’dan (çıkış aracından
=asansörden) yapıldığı bildiriliyor. Bu
durumda kesinlik oluşturur ki Kudüse
gelmeden önceki konular gökte , uzayda geçen konulardır. Öyleyse bahsedilen tebliğ yapılan toplumlar uzayda yaşayan akıllı canlı türleridir.
Bu
canlı türlerinin
biçimsel özellikleri hakkında bilgim yok, ancak Ye’cûc ve Me’cûc
adlı canlıları
târif eden âyet ve pek çok hadis var. Bunlar insan olmayan akıllı canlılardır.
Kıyâmetin
alâmetlerindendir Ye’cûc ve Me’cûc topluluklarının dünyâyı işgal etmesi. Bu hadislere göre yüksek
ihtimalle gökte , uzayda olan , bu canlıların, yâni uzaylıların
(veyâ onların türünden olan dünyadakilerinin) dünyâyı işgâl etmeleri kıyâmet alâmetlerindendir.
Ye’cûc ve Me’cûc hadislerinden:
1
“Ye'cûc ve Me'cûc'dan
her fert neslinden bin çocuk bırakmadıkça ölmez”.
2
«Onlar üç sınıftır; birinci sınıf erz (bir çeşit büyük ağaç) gibidir, İkinci sınıf, dört arşın uzunluk ve dört
arşın da genişliktedir, üçüncü sınıfta (uzun) kulaklarından birini yatak yapar ikincisini yorgan yapar».
Açıklama :
Birinci sınıf; Erz ağacı gibi canlılar. Erz ağacı 120 arşın (81 metre 60 santim) boyundadır. Öyleyse muhtemelen bu canlılar 81 metre
boyundadırlar.
İkinci sınıf
; 4 arşın boyu 4 arşın genişliği olan canlılar , yâni en az 2 metre 72 santim boyu ,
2 metre 72 santim gövde
genişliği olan canlılar,
tonlarca ağırlıkta canlılar.
3
Sahîh-i müslimdeki bir hadisde
peygamberimizin (sallallahü aleyhi ve sellem) şöyle buyurduğu bildirilmektedir:
“Cenâb-ı Hak, Yecûc ve Mecûcu gönderir. Bunlar yüksek yerlerden akın edeceklerdir. Bu sûretle öncüleri Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Sonra gelenler de oradan geçecekler ve vaktiyle burada çok su varmış, diyeceklerdir. (bu sırada yeryüzüne tekrar gelen) nebiyyullah (Allahü teâlânın peygamberi) Îsâ ve eshâbı (berâberindekiler) , Tûr dağında mahsur kalacaklar. Öyle ki muhâsaranın şiddetinden bir öküz başı, onlardan her biri için, bugünkü paranızla yüz dinârdan daha makbul olacak. Bunun üzerine nebiyyullah Îsâ ve eshâbı, onların belâsından kurtulmak için Allahü teâlâya yalvarırlar. Allahü teâlâ onların duâsını kabul edip, Yecûc ve Mecûc kabîlesinin enselerine, nugaf denilen küçük kurtçukları musallat eder. Sabahleyin hepsi de Allahü teâlânın kudretiyle tek bir kişi gibi, bir anda helâk olurlar. Sonra Îsâ ve eshâbı, Tûr dağından yere inerler. Yeryüzünde onların kokmuş leşlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. Îsâ ve eshâbı, yine Allahü teâlâya yalvarırlar; cenâb-ı Hak, Horasan develerinin boyunları gibi kuşlar gönderir. Onlar leşleri alıp Allahü teâlânın dilediği yere atarlar. Sonra cenâb-ı Hak, pekçok yağmur indirir ki, hiçbir ev ve çadır, yağmuru geçirmeye engel olamaz. O yağmur, bütün yeryüzünü tertemiz, yemyeşil bir hâle getirir. Sonra yeryüzüne : meyvelerini bitir. Evvelki gibi feyz ve bereket ver, diye emrolunur. İşte o gün bir cemâat, tek nardan yiyip doydukları gibi, onun kabuğu ile de gölgelenirler. Otlağa gönderilen deve, sığır, koyun ve keçilerin de sütleri bereketli olur. Öyle ki sağmal devenin sütü, kalabalık bir cemâati, sığırınki bir kabîleyi, koyunun sütü de yakın akrabâdan bir cemâati doyurur. İşte bunlar, böylece bolluk içinde huzurlu bir hayat geçirirken, Allahü teâlâ hoş bir rüzgâr gönderir. Bu latîf rüzgâr onları koltuklarından tuttuğu hâlde, her mümin ve müslümanın rûhları kabz olunur. Ortada en şerli insanlar kalır. O zaman da birbirleriyle boğuşurlar. Eşekler gibi halkın huzûrunda alenen zinâ ederler. İşte bu fenâ kimseler üzerine de kıyâmet kopar.”
“Cenâb-ı Hak, Yecûc ve Mecûcu gönderir. Bunlar yüksek yerlerden akın edeceklerdir. Bu sûretle öncüleri Taberiye gölüne uğrayacak ve içindeki suyu içecekler. Sonra gelenler de oradan geçecekler ve vaktiyle burada çok su varmış, diyeceklerdir. (bu sırada yeryüzüne tekrar gelen) nebiyyullah (Allahü teâlânın peygamberi) Îsâ ve eshâbı (berâberindekiler) , Tûr dağında mahsur kalacaklar. Öyle ki muhâsaranın şiddetinden bir öküz başı, onlardan her biri için, bugünkü paranızla yüz dinârdan daha makbul olacak. Bunun üzerine nebiyyullah Îsâ ve eshâbı, onların belâsından kurtulmak için Allahü teâlâya yalvarırlar. Allahü teâlâ onların duâsını kabul edip, Yecûc ve Mecûc kabîlesinin enselerine, nugaf denilen küçük kurtçukları musallat eder. Sabahleyin hepsi de Allahü teâlânın kudretiyle tek bir kişi gibi, bir anda helâk olurlar. Sonra Îsâ ve eshâbı, Tûr dağından yere inerler. Yeryüzünde onların kokmuş leşlerinin olmadığı bir karış yer bulamazlar. Îsâ ve eshâbı, yine Allahü teâlâya yalvarırlar; cenâb-ı Hak, Horasan develerinin boyunları gibi kuşlar gönderir. Onlar leşleri alıp Allahü teâlânın dilediği yere atarlar. Sonra cenâb-ı Hak, pekçok yağmur indirir ki, hiçbir ev ve çadır, yağmuru geçirmeye engel olamaz. O yağmur, bütün yeryüzünü tertemiz, yemyeşil bir hâle getirir. Sonra yeryüzüne : meyvelerini bitir. Evvelki gibi feyz ve bereket ver, diye emrolunur. İşte o gün bir cemâat, tek nardan yiyip doydukları gibi, onun kabuğu ile de gölgelenirler. Otlağa gönderilen deve, sığır, koyun ve keçilerin de sütleri bereketli olur. Öyle ki sağmal devenin sütü, kalabalık bir cemâati, sığırınki bir kabîleyi, koyunun sütü de yakın akrabâdan bir cemâati doyurur. İşte bunlar, böylece bolluk içinde huzurlu bir hayat geçirirken, Allahü teâlâ hoş bir rüzgâr gönderir. Bu latîf rüzgâr onları koltuklarından tuttuğu hâlde, her mümin ve müslümanın rûhları kabz olunur. Ortada en şerli insanlar kalır. O zaman da birbirleriyle boğuşurlar. Eşekler gibi halkın huzûrunda alenen zinâ ederler. İşte bu fenâ kimseler üzerine de kıyâmet kopar.”
BAŞKA BİR
RİVAYETTEN :
«onlar şöyle diyecekler: yerdekilerini öldürdük; gelin göktekileride öldürelim. Bunun
üzerine oklarını göğe atacaklar.
Allah da onları kana bulamış bir halde geri çevirecek. Îsa (a.s.) Arkadaşlarıyla birlikte onların şerrinden kurtulmaları için Allah'a dua
edecekler. Allah onlara gökten boyunlarındaki kanı emmek
için kurtlar gönderecek, hepsi ölecekler..
Ses ve sedaları çıkmaz olacak. İçlerinden biri sağ kalacak ve şöyle haykıracak: «ey müslümanlar! Allah sizi düşmanınızdan korudu belasını verdi.» bunun üzerine şehirlerden kalelerden dışarı çıkacaklar, bağlı hayvanları da salıverecekler. Hayvanlar onların etlerinden başka bir şey bulamıyacaklar. Yeyip semizleşecekler. ALLAH'IN PEYGAMBERİ ÎSA (A.S.) VE ARKADAŞLARI YERE İNDİKLERİNDE (???)YERİN ONLARIN YAĞ VE LÂŞELERİNİN KOKULARIYLA DOLUP TAŞDIĞINI BULACAKLAR LEŞ KOKUSUNDAN GEÇİLMEZ OLACAK. Çaresiz Allah'a dua edecekler. Allah bir rüzgar gönderecek. O rüzgar hem onları iyileştirecek hem de karşılaştıkları lâşeleri denize savurup atacak.
Bunun ardından cenab-ı Hak bolca yağmur yağdıracak her tarafı ayna gibi tertemiz yapacak. O kadar temiz olacak ki yeryüzü , kişi bakınca bir ayna misali yüzünü orada görecek. Sonra yere: «hadi meyveni ver ve bereketlen!» denecek. Anında yeryüzü bereketle dolacak nar ağaçları bollaşacak. Müslümanlar hem narı yiyecek. Hem de ağaçların gölgesinde dinlenecek. Müslümanlar Ye'cûc-Me'cûc'un silah, alet ve edevatını da tam yedi sene odun yerine yakacaklar».
Ses ve sedaları çıkmaz olacak. İçlerinden biri sağ kalacak ve şöyle haykıracak: «ey müslümanlar! Allah sizi düşmanınızdan korudu belasını verdi.» bunun üzerine şehirlerden kalelerden dışarı çıkacaklar, bağlı hayvanları da salıverecekler. Hayvanlar onların etlerinden başka bir şey bulamıyacaklar. Yeyip semizleşecekler. ALLAH'IN PEYGAMBERİ ÎSA (A.S.) VE ARKADAŞLARI YERE İNDİKLERİNDE (???)YERİN ONLARIN YAĞ VE LÂŞELERİNİN KOKULARIYLA DOLUP TAŞDIĞINI BULACAKLAR LEŞ KOKUSUNDAN GEÇİLMEZ OLACAK. Çaresiz Allah'a dua edecekler. Allah bir rüzgar gönderecek. O rüzgar hem onları iyileştirecek hem de karşılaştıkları lâşeleri denize savurup atacak.
Bunun ardından cenab-ı Hak bolca yağmur yağdıracak her tarafı ayna gibi tertemiz yapacak. O kadar temiz olacak ki yeryüzü , kişi bakınca bir ayna misali yüzünü orada görecek. Sonra yere: «hadi meyveni ver ve bereketlen!» denecek. Anında yeryüzü bereketle dolacak nar ağaçları bollaşacak. Müslümanlar hem narı yiyecek. Hem de ağaçların gölgesinde dinlenecek. Müslümanlar Ye'cûc-Me'cûc'un silah, alet ve edevatını da tam yedi sene odun yerine yakacaklar».
Ye’cûc ve
me’cûc konusunda sunulan hadisler , bunların akıllı canlılar olduğunu isbat ediyor, bu konuda âyetler de var. Ancak sunulan
hadisler bunların uzaylı canlılar olduğuna işâret eden delillerdir. Daha zayıf delil oluşturmakla birlikte dünyâlı olduklarına dâir zan oluşturacak deliller de
var. Her şeye rağmen uzayda akıllı canlılar olduğu âyetlerle isbat edildi bu yazıda.
Sonuç :
1- Uzayda hayat var.
(delili âyet ve hadis).
2- Uzayda insan ve cin
türünün akıl seviyesinde , akıllı
canlılar var. (delili âyet ve hadis).
- 1 - UZAYDA MÜSLÜMANLAR , MUHAMMED ÜMMETİ
VAR
- 2- UZAYDA, ÂD KAVMİNDEN SÂLİH PEYGAMBERİN
ÜMMETİ OLUP SOLNRADAN MUHAMMED ÜMMETİ OLAN MÜSLÜMANLAR VAR.
- 3 - UZAYDA, MÛSÂ PEYGAMBERİN ÜMMETİNDEN
OLUP SONRADAN MUHAMMED ÜMMETİ OLAN MÜSLÜMANLAR VAR
UZAYLI TOPLUMLAR 8 TÜR
Salât ve selâm ona yüce Allâhın
elçisi Muhammedin , Mi’râca çıkışta Dünyâ göğünde (UZAYDA) ulaştığı
(Dünyâ hayatı yaşayan , imtihanla muhâtab) kavimler.
1- Ye’cûc ve Me’cûc
(Durumları belirsiz)
2- Doğudaki şehir - Âd Kavminden (mü’min – İbrânîce)
2- Doğudaki şehir - Semûd Kavmi (mü’min – İbrânîce)
3- Batıdaki şehir - (Mü’min - Süryânîce)
4- Mensek (Tamamı Allâhın düşmanları = Kâfir)
5- Te’vil (Tamamı Allâhın düşmanları = Kâfir)
6- Mâiris (Tamamı Allâhın düşmanları = Kâfir)
Mi’râcdan inişte
7- Mûsâ aleyhisselâmın kavmi (İhlaslı Müslümanlar)
8- Cinnîlerden çok tâife
(Müslümanlar)
Bu durumda
bu kavimlerin peygamberlerinin de (Sâlih , Hûd ve Mûsânın da) göğe : uzaya çıkmış peygamberler olmaları muhtemeldir. Bu konuyu
Mi’râca benzetmek ise yanlış olur , zîra Mi’râc
bu bahsedilen Kavimlerin bulunduğu Dünyâ göğünden
(aşağı
gökten)
yukarıda bulunan 7 kat gök tabakasını geçerek
olmuştur. Bunların bulunduğu dünyâ
göğü
(aşağı
gök) tabakası ise 7 gök tabakasının altındadır.
YECÜC MECÜC İLE İNSAN TEMÂSI
GERÇEKLEŞTİ
Yecüc ve Mecüc denilen canlılar , İnsan
gibidirler , İnsan gibi iki ayağı üstünde durur , Farklı özellikleri vardır.
Şekil olarak farkı , burnu , fil hortumudur , yere kadar uzunan bir hortumu
vardır. İki yanında kulakları fil kulaklarıdır , bu kulaklar tam olarak
başından yere kadar uzanan smokin denen erkeklerin giydiği eski parti kıyafeti
gibidir. Bu yaratıkların kılık değiştirerek sıradan insan gibi göründüğüne tanık
olundu. İnsanlarla teması , Libyada , Amerikalılarla gerçekleşti. Amerikalılar
işkence yaparak konuşturmaya uğraştılar. Konuşturamayınca bir veliye getirdiler
, O da onu geldiği yere geri gönderdi. Bu sebeple esirleri ellerinden alınan
Amerikalılar , Müslümanlara karşı füze saldırısına kalkıştılar , fakat ,
füzeleri yüce ALLÂHIN NASÎBİ OLARAK ENGELLLENDİ. YECÜC VE MECÜC YALANCIDIRLAR. Bazı
insanları aldatarak , kendilerinin çıkamadığı yerden çıkmak için , burada
hazine var diyerek yeri kazdırmaya başlattıkları anlaşılınca engellendi ,
yalancıdırlar. Eğer çıkarsalar insanlarla savaşacaklar ve dünyâyı işğâl
edecekler. İnsanlardan bin kat kalabalık oldukları tahmin ediliyor. Yer
altından alınan , Kalabalık , fâre sesine benzer bir ses tesbîtiyle sesleri
duyulmuştur. Ona selam olsun , Zülkarneynin onları engellemek için kullandığı
teknoloji insanların o sedden öğrendiği , ince zar gibi ve esnek fakat kurşun
geçirmez sağlamlıkta bir örtü de tesbit edildi. Bunu delemediler ancak
Amerikalılar delebildi ve Ordan birini esir aldılar. Daha sonra o dediğim gibi geri
gönderildi.
Sonraki yazı “Kur’ân’da uzayda hayat
-3- uzaylı insanlar”.
Âyet = “…ve
(Gerçeğe) İletme’ye uyan Sağ Olsun”
(Kuran – 20
Tâhâ sûresi , Âyet 47)
Âyet = “Övgü
, Evrenlerin türeteni (yetiştireni) Allah içindir”. (Kuran – 1 Fatiha sûresi , Âyet 1)
Yazar = Ali
kenan Aydın
İlk yazım
tarihi = 4 Temmuz 2012 Çarşamba, 07:37:50 (târihinden önce)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder